26.12.2022

Bunaldım. Neden bunaldığımı düşünmeye başlamak bile zor geliyordu, ben de evden çıkıp kendimi yollara vurayım dedim. Bunaldığım her zaman böyle yaparım. Her zaman düşünmek zor gelir çünkü. Düşünemediğimden değil, düşünmek hiç işe yaramadığından. Yollara düşmekten başka yapacak bir şey olmadığından.
Yine şehir dışına kadar yürüdüm. Geri dönen bir otobüs olduğundan böyle yaparım, otobüsün geçtiği yere kadar uzun uzun yürür, sonra, akşam olunca da otobüse binip eve giderim. Aslında gece yürümek de hoşuma gider ama bir kadının o saatlerde yürümesi hiç mantıklı değil. Ufak tefeğim ve hiç korkutucu görünmüyorum. İnsanlar bana çok yaklaşmazlar, pek arkadaş canlısı bir insan sayılmam ama gece… asla risk alamam. Öylesine bir dokunuş bile beni rahatsız etmeye yetiyor. Kötü bir şey yaşadığımdan falan değil, oldum olası fazlaca hassasımdır. İnsanların iyi niyetli, yakın davranışlarından dahi pek hazzetmem. Her nedense kolay bunalırım. Böyle olsun istemezdim, kim ister ki? İnsanlar bağ kurar. Genelde öyle yaparlar. Bense bağ kurmaktan pek anlamam. Ailemle bile, çoğunlukla soğuk bir bağımız var. En yakın zamanda yanlarından ayrıldığım düşünülürse…
Tek başıma küçük bir evde kalıyorum, küçük evleri severim.
Toprak üzerinde yürürken kalın iki ağacın arasında bir hışırtı duydum. İlgilenmemeye çalıştım ama elimde değildi, tehlikede miyim diye merak etmiştim. Bir de… düşünce akışımı böldüğü için her neyse ona, öfkelenmiştim.
Şehirde görmesem rahatlıkla bir aslan diyebileceğim, aslında kedigillerden pek anlamam ama en azından yırtıcı bir kedigil olduğunu düşünebileceğim kadar büyük bir kedi yanımda duruyordu. Asla semirtilmiş bir ev kedisine benzemiyordu. Bir kediyle bakıştığımı bile hatırlamam, sadece birbirimizin etrafında olmuşuzdur. Ziyaret ettiğim bir evde bir kedi olsa bile bana bulaşmazlar. Hakkımda kötü bir şey düşündüklerine de hiç rastlamadım. Yani öyle olsa bunu mutlaka belli ederlerdi. Onlar diğer yaratıkların haklarında ne düşündüklerini zerrece umursamıyorlar.
Kedi bana bakıyordu ama hâlinde tehditkâr bir şey yoktu. Bir şey arar gibi bakıyordu bana. Yapılacak en mantıklı şey yanından yürüyüp geçmek olacağını düşünüp öyle yaptım. Ondan korkmamıştım. Yakalayacak olsa bir hamlesine bakardı. Ben de onu ardımda bırakıp yürüyüp düşünmeye devam etmek istiyordum. Neden olayı daha fazla büyütecektim ki?
Ama o bir sebeple bunu yapmak istemiyordu belli ki. Bana saldırmayı planlar gibi görünmese de beni takip etmeye istekli görünüyordu. Paralelimden ayrılmadan hep aynı mesafede…
Birkaç dakika ona bakıp dursam da alışmıştım. Zamanla bıkıp kendi yoluna gider diye düşündüm. Canı sıkılıyordu herhâlde. Saldırsa çoktan saldırırdı. Zaten tehditkâr bir hâlim de yoktu.
Ormanlık araziden çıktıktan sonra da takip ettiğini görünce otobüse binmekten vazgeçtim. Evime yürüyerek geri dönecektim. Zarar görmekten korkmaktan çok kedinin beni nereye kadar izleyeceğini merak ediyordum. Artık bana o kadar yakın yürümüyordu, gizleniyordu. Şehre girdikten sonra daha temkinli olmuştu. Burası onun alanı değildi. Peki neden hâlâ beni izliyordu?
Bir ara, şehrin en kalabalık bölgelerinden birindeyken onu gözden tamamen kaybettiğimde, beni takip etmekten vazgeçtiğini düşündüğümde hissettiğim hayal kırıklığı beni şaşırtmıştı. Benimle bağ kurmaya istekli bir sürü insan varken neden onunla kurmaya istekli bile olmadığım bir bağ koptuğunda üzülmüştüm? Neden bir sürü insandan biri değil de bir kedi?
Anahtarımla kapımı açtığımda onu görünce nasıl şaşırmayacaktım! Sevinmiştim de. Ama nasıl olmuş da benim evimi bulabilmişti? Hem bunu neden yapmıştı ki? Onun gibi bir kedi neden evcilleşmek istesindi?
Bu yanıtları bilsem de bilmesem de kedi buradaydı ve ben de buna sevinmiştim. Şimdilik önemli olan tek şey buydu.
Açtım. Acaba o da aç mıydı? Biraz kuzu eti vardı. Donmuştu ama. Çözülmesi için beklesem ve o eti yemese et bozulurdu. Acaba süt mü verseydim? Dolaptan kaynattığım pastörize edilmimiş sütü alıp biraz ısınması için bankoya koydum. Arıtmadan su doldurup metal kaba biraz döktüm. Kendi yemeğimi hazırlayana kadar o da ısınırdı. Kendim için de biraz etli bezelye ve pirinç pilavı ısıttım. Çoğu sonradan yalnız kalan insan gibi değilim, kendim için yemek hazırlamayı severim. Başkası için hazırlamadığımdan bu o kadar da zor olmadı. Yemek yeme seremonisi çoğunlukla sadece bana ait bir ritüel oldu. Yan yana duran iki minderden birini alıp genelde kullandığım minderin önüne yerleştirdiğim ahşap yer soframın karşısına koydum. Bazen bu minderi uzanmak için kullanırım. Ona başımı koyarım, diğerinden çok daha yüksek ve yumuşaktır.
Şimdi de onu kedinin rahatça süt içebilmesi için karşıma koydum. Süt istediğim kadar ısınmasa da kendi yaptığım yumurtalı ekmeği doğrayıp karıştırdığımda tatlanıp biraz daha ısınacaktı. Ekmek dolapta değil, ekmek kutusundaydı çünkü. Aslında tam ekmek de değil de Ramazan pidelerinin yumurtalı olanlarına benziyordu. Susam falan koymadım ama üzerine. Biraz çörekotu yağı serpmiştim sadece. Umarım onu rahatsız etmezdi.
Ben bunları yaparken o da beni kendisi için koyduğum minderden izliyordu. Mutfağı rahatça görebiliyordu, ben de onu görüyordum.
Sütle ekmeği masaya götürdüm. Ekmeği ona koklatıp bir parça koparttım ve ağır ağır gözünün içine bakarak sütün içine bıraktım. Onayına ya da reddine dair bir işaret göremeyince devam ettim. Süt katılaşıncaya kadar doğradım. Sonra da kabı önüne yavaşça koyup kendi yemeğimi yemeye başladım. Uzun zaman sonra ilk defa birisine bir şey ikram etmiştim, umarım severdi.
Pilavla bezelyeyi aynı tabakta severdim. Bezelyenin etlerini ayıklayıp küçük bir tabağa koymuştum belki yer diye. Aslında eti çok severdim ama ne bileyim, böyle yapmam gerektiğini düşünmüştüm işte. O misafirimdi ve beni takip etmesi, buraya gelmek istemesi hoşuma gitmişti.
Kedi nazikçe süt ve ekmekten oluşan yemeğini yemiş, onun için ayırdığım etlere dokunmamıştı. Yerken benim duyabileceğim hiçbir ses çıkartmamıştı. Sadece bazen yeterince ıslanmamış ekmeğin kıtırtısı duyuluyordu. Ağzı şapırdamıyordu. Tabak tertemiz olunca mindere uzandı. Ben de onun yemediği küçük tabak içindeki etleri de yedim ve tabakları topladım. Artık o tabak kedinin olacaktı. Onu yıkayıp ayrı bir rafa koydum. Kabından kendi kokusunu almak isteyebilirdi. Bir de kabı kendim için yeterince temizlememiş olabilirdim. Zaten o kabı başka hiçbir şey için de kullanmamıştım. Genelde iki kap kullanırdım. Onu da altılı metal kap seti alırken diğerleriyle birlikte satın almıştım.
Peki şimdi ne yapacaktım? Tabii ki normalde ne yapıyorsam onu.
Normal şartlarda ne yapıyordum? Tuhaf ama hiç hatırlamıyordum.

"İkinci Bölüm"

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir