29.08.2018

Ne yapacağımı bilmiyordum. Gerçekten bilmiyordum. Fiziksel olarak insan; zihinsel ve ruhsal olarak adeta bir uzaylı doğurmuştum. Onunla nasıl başa çıkacağımı, daha doğrusu hayat tarzımıza uyum sağlamasını nasıl kolaylaştıracağımı bilmiyordum. Öğrendiği her şey, onun için bir tür hayal kırıklığı oluyordu. Ya da bir şekilde uyum sağlayamadığı bir sorun olarak önümüze çıkıyordu.
Bir kediye neden evde bakıldığına anlam verememişti mesela. Ya da bir köpeğe… Onlara neden emrediyorduk? Neden bağlıyorduk onları? Aynı şey saksı çiçekleri için de geçerliydi. Hatta ipek böcekleriyle ilgili bir belgesel izledikten sonra aylarca kendisine gelememiş, hıçkıra tepine ağlamıştı.
Mesela; görünmez bakteri ve mikropların varlığını öğrendiğinde türlü türlü korkuları olmuştu. Onları niye öldürdüğümüzü ya da öldürmek istediğimizi sormuştu önce. Anlatmaya çalıştığımda, onların ölmesinin daha kötü olduğunu; çünkü onların çok olmalarına rağmen bizlerin onlara nazaran az olduğumuzu söylemişti ve bizim ölmemizin daha adil olduğunu iddia etmişti. O zaman altı yaşındaydı.
Pek o kadar zeki değildi ama. Sadece duygusaldı. Daha da doğrusu farklı düşünüyordu. Kimsenin inanamayacağı şeylere inanıyordu mesela. Ateş kuşlarının, Kaf Dağı’nın, devlerin varlıklarına koşulsuzca inanması, ona rağmen bu kadar tuhaf ve tutarlı bir mantığa sahip olması başlı başına garipti.
Yedi yaşının başlarında, bir manavdan yaş fındık almaya gitmiştik onunla. Eline, birkaç fındığın, koyu yeşil bir kabukla bir araya toplandığı fındık demetini alarak; fındıkları teker teker ayırmaya başlamıştı. Manav, isterse bir tanesinin tadına bakacağını söylemişti ve tam bir tanesini dişleriyle kırdığında; onların tohum olduğunu kaçırıvermişti ağzından işgüzarca. Adama işgüzar diyordum ama nereden bilebilirdi ki zavallıcık! Hayatlarımızda yeni bir dönemi başlatacağını nereden bilebilirdi?
Anında ağlamaya başlamıştı tohum denen şeyin ne olduğunu manavdan öğrenince.
O bir katildi! Bir caniydi!
Bunun üzerine; ani bir ilhamla, oradan geçen bir uçan balon satıcısından bir balon almış, fındığın o kabuğuna parçaları yerleştirip; balonun ipine bağlayarak balonu salmak suretiyle veda etmiştik fındıkçığa.
O günden sonra, tüm yaşam tarzımız değişmişti çünkü tohumları yiyemiyordu artık yavrum. Yemiyordu. Artık, o ne bir vejeteryan ne de bir vegandı. O hassas, fazlasıyla hassas bir insandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir