30.10.2017

Bir ormanın ortasındaydı. Kendisini küçücük hissediyordu. Etrafındakiler o kadar büyüktü ki. Bir çiçeğin yaprağı bile devasa görünüyordu gözüne. Düşüncelerinin gücünden midir bilinmez, git gide küçülmeye başladı. Alice’in harikalar diyarında dahi böylesine rastlanmamıştı. Üstelik o küçüldüğü ölçüde renk kazanıyor, bir gökkuşağının yedi rengi onu tıpkı bir kuşak gibi sarıp sarmalıyor, etrafını uyarırcasına çevreliyordu. O küçüldü, gökkuşağını oluşturan renkler parlaklaştı. O kadar küçüldü ki, ormanın küflü zemininde o parlak renklerine rağmen uzun bir süre boyunca gözden yitti. Ardından onu bir daldaki bir çiçekten öz almaya çalışan bir sinek kuşu fark etti. İlk kez bir canlının dikkatini çekmişti. Ama sinek kuşlarının ilgisi çabuk dağıldığından bu ilgi de bir andan fazla sürmedi. Ardından en küçük ve en hızlı olduğu için kimsenin, hiçbir uzay aracının gitmediği kadar yukarılara tırmanmak istedi.
Bu isteği, onu bir hava molekülü kadar küçülttü, sonra da bir atomun en küçük taneciğinin büyüklüğüne getirdikten sonra, bir kademe sonra yok etti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir