Karanlıkta parlayan flüt sesleriyle bulacaktı yolunu. Biliyordu ki o onların yakınında olacaktı. Hem de tam yanında. Çellonun koyu sesi flütlerin ışığını karartmayacak, vurgulayacaktı. Gitarın gündelik ışığı da arada gözüne ilişecekti. Aşinalığına gülümseyecek, flüte doğru yürümeye devam edecekti. Sonra da onun sesini işitecekti. İnsanî, kusurlu, onun için de güzel olan, kendisininkinden bir derece daha kalın sesini…
Ona seslenecekti. Adını bir kat daha sevecekti bundan böyle. Sırf o sesten duydu diye.
Bir konser falan değildi bu. Karşı karşıya durmuş iki insan arasındaki görünmez bir sahneydi.
Belki de sadece onun gördüğü bir sahne…