01.01.2021

Kalabalığı sevmiyorum. Bağırtıları, yapmacık neşeyi… Aslında sevmemek değil bu, buna üzülüyorum anlıyor musun? Her mutluluk çığlığı, bana yardım haykırışı gibi geliyor. Özellikle burada.
Bir kumsalda çalışıyorum yazları. Mısır satıyorum da… Ne yaparsın…
İşte orada herkes birbirine su atıyor, bağırıyor, çocuklar yetişkinlerle aynı seviyede hissediyorlar kendilerini bir nebze de olsa.
Erkekler kadınlarını bağırtmaktan haz duyuyorlar adeta. Bir de benimle iki mısır için pazarlık yapmaktan…
Neyse işte…
Ben kalabalığı sevmem.
Onlar gittikten sonra akşam girerim denizin koynuna. Elimdeki mısır kokusuyla deniz kokusunu kaynaştırmaya.
Denizle dertleşiriz. Soğuk olur o ama ben anlarım. Yorgundur aslında. Bense ona kollarım ve ayaklarımla masaj yaparım. Derdini, dalgalarının sesini dinler, türkülerimle karşılık veririm. Bazen ben de anlatırım.
Sonra da vedalaşırız. Eh, benim mısır yapmam, onun da güneşe hazırlanması lâzım değil mi?
Ama o gün… biraz fazla kaldım denizde. Son günümdü çünkü. Soğukluk iliklerime işlese de; denizin hediyesi saydım bunu. Ayrılık hediyesi…
Gidecektim… Denizsiz bir yere. Daha iyi şeyler yaşamak için…
Kalabalıkta olmamak için, masa başında oturarak çalışmak için, denizden vazgeçecektim.
Bir de daha fazla kazanmak için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir