Ne yapacağını bilmemeyi bilmediğini, hiç deneyimlemediğini fark etti. Her zaman çok kolayca karar verebilen birisi olarak tanımlardı kendisini. Oysa şimdi, durumun bazen değişebildiğini idrak etmesine yol açan bir şey olmuştu. Birisi çıkmıştı karşısına. Hem gördüğünde heyecanlandığı hem de zerrece güvenmediği. Hem bir eşyasını, bir anısını bıraktığını zannedecek kadar tanıdık geliyordu hem de Plüton kadar bilinmedik… Hem çocukluğundaki müşfik bir eli özlediği kadar özlüyordu onu hem de gitmesini, etkisinden kurtulmayı istiyordu. İşte, ne yapacağını bilmiyordu. Diğer ihtimalleri zihninde biriktirerek; heyecanlanmayı, aşinalığı, özlemeyi tercih etti. Diğer ihtimalleri unutmaması gerektiğini; aksi taktirde at gözlüğü takmış bir at kadar düz yürüyeceğini, çıkmaza geldiğinde de …