Rengarenk kuşların arasında uçuyordum rüyamda. Ellerimde bir atın kuyruk kıllarından biri, onu dümen gibi, ya da dizgin gibi tutuyordum. Sağa çekiyordum, sağa gidiyordum. Geri çektiğimde de havada duruyordum. Sonra bir rüzgar onu elimden aldı ve ben düştüm. Uyandığımda kadife hissi veren bir dokunuş hissettim başımda. Bir atın dudakları… Saçlarımı şefkatle çekiştiriyordu. Onun kuyruk tüylerinden biri de elimdeydi. Henüz kuyruğundan kopmamış bir tüy… Onu bırakıp ayağa kalktım. Göğe değil; ama çöle dalacaktım. Yepyeni bir yer görüp; beğensem de beğenmesem de orada yaşamak için. Bir çölün neresini beğeneceğime dair bir fikrim yoktu. Bu da beni karamsarlığa sürüklüyordu. Mecburen orada öğretmenlik yapacaktım. Öyle …
Etiket: at
19.05.2019
Daktilomdan yayılan makine yağı kokusunu özlemiştim. Zilinin çınlamasını ve tuşların sesini de. Özellikle boşluk tuşununkini… Şimdi, onunla bir attan bahsediyordum kâğıdlara. O kağıtlar da kim bilir hangi gözlere bahsedecekti aynı attan. Sigaramı bir müsvedde kağıdının üzerine söndürdüm. Kâğıt tutuşmadı. Sadece küçük bir delik… Artık kâğıtlar bile tutuşmuyordu. Artık hiç kimse hiçbir şeyden etkilenmiyordu.
20.04.2019
Katırlar üreyemezken; bir at ile bir eşek birbirleriyle çiftleştiklerinde nasıl oluyor da üreyebiliyordu? Bir çocuk, nasıl oluyor da…
11.04.2019
Ne yapacağını bilmemeyi bilmediğini, hiç deneyimlemediğini fark etti. Her zaman çok kolayca karar verebilen birisi olarak tanımlardı kendisini. Oysa şimdi, durumun bazen değişebildiğini idrak etmesine yol açan bir şey olmuştu. Birisi çıkmıştı karşısına. Hem gördüğünde heyecanlandığı hem de zerrece güvenmediği. Hem bir eşyasını, bir anısını bıraktığını zannedecek kadar tanıdık geliyordu hem de Plüton kadar bilinmedik… Hem çocukluğundaki müşfik bir eli özlediği kadar özlüyordu onu hem de gitmesini, etkisinden kurtulmayı istiyordu. İşte, ne yapacağını bilmiyordu. Diğer ihtimalleri zihninde biriktirerek; heyecanlanmayı, aşinalığı, özlemeyi tercih etti. Diğer ihtimalleri unutmaması gerektiğini; aksi taktirde at gözlüğü takmış bir at kadar düz yürüyeceğini, çıkmaza geldiğinde de …
04.02.2019
Rüyasında uçsuz bucaksız bir uçurum görmüştü. Kendi elleriyle oyduğu, söğüt ağacından bir atçığa binmiş, uçurumdan aşağı süzülüyordu. Atçığın ayakları bile yoktu ki kanatları olsun… Buna rağmen ileri gidebiliyordu süzülerek. Uçurumun aşağılarındaki dünya garipti. Deniz kabuklarına binmiş küçük köpek yavrularıyla yan yana süzülmekteydiler. Bu şaşırtıcı bir şey değildi. Uyanacağını bilmemesine rağmen… Bir yanı, şaşacak hiçbir şeyin olmadığını düşünüyordu. Oysa belki de şaşırmak da yaşamanın esprilerinden biriydi. Şaşırmayan birisi, olağanüstü bir şeyi gördüğünde ne fark edecekti ki?
11.12.2018
Hücresinde sadece ayakta durabiliyordu. Ha bir de yukarıdaki demire asılarak bir nebze de olsa ayaklarını rahatlatma imkanı bulabiliyordu. Hatta dinlenmek için ayaklarından ve kollarından iki büklüm bir şekilde kendisini asıp öylece uyuyordu. Bir at değildi nihayetinde. Bir yarasa olmak daha kolaydı. Bir yarasaya öykünmek… Hem karanlıktı da… Bir at gibi koşamazdı ki ayakta durup uyuyacak gücü olsun. Böyle bir ceza uygun görmüştü ona büyükler. O da çaresiz, çekmekteydi. Yemeğini bile ayakta yiyordu. tuvaletini bile… Çömelemiyordu ki, yer yoktu… Kendisini temizleyemiyordu. Daha doğrusu kendisini ancak iki büklüm olduğunda belli bir oranda temizleyebiliyordu. Direğe kendisini iki büklüm asabilmek bile saatlerini alıyordu düşünün. …
06.11.2018
Oyuncak bir at istiyordu çocuk. Gerçek atın tüylerine benzeyen bir tane bulmuştu bir oyuncakçıda ama yeterli parası yoktu. Çalıştı çocuk, çalışmak zorundaydı. Boyacılık yaptı, ayakkabı boyacılığı. Dört oyuncak nal alabilmek için binlerce iki ayağı boyadı. O ayakkabılara nal demiyorlardı; çünkü ayaklar yeterince dayanıklı, ayaklara bağlı olan kafa kendi sırtına binmeye izin verecek kadar aptal değildi. En azından öyle sanıyorlardı. Ne var ki çocuk biliyordu nalların şeklinin fark etmediğini. Kazandı çocuk. Oyuncak atını aldı. Sonra sıkıldı çocuk, attan da; nallardan da sıkıldı. Okula gitti çocuk, adam oldu. Atı da; boyadığı nalları da unuttu. Gerçek bir at aldı çocuk. Gerçek insanlara nallarını …
20.08.2018
Tibet’te, bir gezide karşılaşmışlardı. Birisi astronot, diğeri bir at çiftliğinin sahibi. Birisi erkek, diğeri kadın… At çiftliğinin sahibi olan kadındı. Çiftlik ona ablasından kalmıştı. Ablasına da kocasından… Sadece miras olarak bakmamıştı ama çiftliğe kadın. Orayı tümüyle benimsemişti. Atları teker teker kardeşleriymişçesine sevmişti. Astronot adam ise bir defa dahi uzaya çıkmamıştı. Çocukları eğitiyordu ve bu ona yetmiyordu. İlle de uzaya çıkması da gerekmiyordu. Yalnız kalacağı bir yer istiyordu. Uzay boşluğu gibi… ve yalnız olmadığını bilmek istiyordu. Uzaydaki galaksilerin ve olası hayatların varlığını bildiği gibi… Zaten onun için astronot olmak istemişti. Öğrencilere bir şeyler öğretmek isteseydi öğretmen olurdu herhalde değil mi? O …
27.07.2018
Bir zamanlar, şansa çok fazla inanan bir adam varmış. Adama herkes Ali Baba dermiş. Bu adamın, eti kemiği bir, cılız mı cılız bir atı varmış. Atın cılız olmasının nedeni, Ali Baba’nın ona sadece dört yapraklı yonca, o da bulursa, yedirmesiymiş. Onun dışında sadece su içebiliyormuş hayvan. Zaten nasıl olup da ölmediğine herkes şaşıyormuş. Ali Baba dışında… Ali Baba’nın kendisi de nasıl olduğunu kimsenin bilmediği bir şekilde çok dinç kalıp hiç yaşlanmıyormuş. Böyle böyle, atı da kendisi de bu zamanlara kadar yaşlanmadan ama deri kemik bir, üflesen yıkılacak halde olsalar da gelmişler. Ali Baba’nın dediğine göre yüzyıllar boyunca yaşamış ikisi de… …
29.04.2018
Resim ve heykeller yapardı. Onun diğer ressamlardan ve heykeltıraşlardan farkı, yapmak istediği resme ya da heykele, yapmak istediği şeyin karar verdiğiydi. O sadece bir aracı, bir kuklaydı. Tüm sanatçılar söylerdi bunu; ama onlar benzetme olsun diye söylerlerdi. Ya da sadece öyle hissettikleri için… Oysa onun için durum tam da böyleydi. Bir şey yapmak istediği ya da yaratılmak isteyen şey çıkmak istediği zaman, zihnini bir ses işgal ederdi. Tıpkı şizofrenlerde olduğu gibi… Aslında bu sesler, çoğu şizofrende olmayacak kadar amaçlı ve tutarlı olurdu. Ses söylemeden önce, yapacağı şeyin bir resim mi yoksa heykel mi olacağını bile bilmezdi. Malzemeyi bile… “Bir kağıt …