Vedalaşmak üzereydi. İşiyle, eviyle, arkadaşlarıyla, sokakta karşılaşıp selamlaştığı insanlarla, kavga ettikleriyle, görmezden geldikleriyle… Başka bir yere gidecekti. Emekli olmuş, tazminatını almıştı. Herhangi ayrılmaz bir bağı da yoktu. Sadece bir kuşu… Bir Jako papağanı vardı, yalnızca beş kelime konuşabilen. “Özgür, gel, al, evet, hayır.” Papağanın adı Özgür’dü. Bu kelimeler dışında bazı taklitler yapabiliyordu. Kapı zili, siren, alkış, klavye tıkırtısı… Oradan giderken papağanını özgür bırakmayı planlamıştı; ama sonradan içi bir türlü elvermedi. Böylece, bir sırt çantası ve omzundaki papağanla yola çıktı. Nereye gideceğini bilmiyordu ama bir köye ya da bir sahile gitmek istemediği kesindi. o da bir yerlerden bir karavan bulup öylece …