Sararan dişlerinin tüm zavallılığıyla bana gülümsediğinde, ona acıdığım için kendimden nefret etmiştim. Ben kimdim ki! Yine de acımıştım işte, acıyordum… Dişleri sapsarıydı, ağzındaki koku, her nefes verişinde göğe ağıyor, herhangi bir buluta karışıp aynı kokuyla tekrar, bu kez de yere ağıyordu. Arada bir yüzündeki bir sivilceyi patlattığında onun içindeki irinin doğa üstü kokusu da eşlik ediyordu soluğunun kokusuna. Ve bu adam, imandan bahsediyor, çilekeşlikten dem vuruyor, bedeninin hazlarını ve mutluluğunu bir şeyler için kurban etmeyi anlatıyordu. Acaba kendisini ne için cezalandırıyordu?