“Yurt” dedikleri, çorak bir toprak parçasından ibaretti. Oysa onlar göçebe falan değillerdi. Aza kanaat etmeye çalışan, durumlarını iyileştirmek için en ufak bir eylemde bulunmayan insanlardı sadece. Tembeldiler. Aslında çok çalışıyorlardı; ama boş yere çalışmanın neresi mantıklıydı? İyi ki oradan geçiyormuşum… İyi ki geceyi geçirmek için içlerinden birisinin kapısını çalmışım… Tanrı misafirini geri çevirmeyip zaten az olan yiyeceklerinden bana verdiklerinde, onlara acıyıvermiştim. Aslında tam olarak acımak değildi. Bir şeyler yapmak istedim onlar için. Acımakla karıştırdığım duygu, saygı duymadan oluşturduğum sempatiydi. Saygı duymamıştım; çünkü durumlarını iyileştirmeyi düşünmemişlerdi bile. Onların yerine ben mi düşünmeliydim? Anlaşıldığı kadarıyla öyle olacaktı. Önce topraklarını verimlileştirmeye çalışacaktım. Solucan …