İnsanların tuhaf inançları vardır. Tuhaf totemleri... Bunun nedeni, genellemeler yapan beynimizin sapması olsa gerek. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun bu totemler insan hayatında bazen önemli bir yer tutuyor. Oysa bana kalırsa zihin, bir an önce kanla birlikte atması gereken çöp muamelesi yapmalı onlara. Teker teker tahliye etmeli. Zaten tuhaf kuruntular olmadan da hayat oldukça zorluyor zihnimizi, bir de totemlerin yarattığı kuruntu...
Evet, işimize de yaradığı oluyor totemlerin. Ama tamamen tesadüfi bir şekilde yarıyorlar ve sorsak da sormasak da bir işe yaramayacak olan sorularla tüketiyorlar beynimizi.
Bir akşamüstüydü. Görmeyi çok istediğim, aslını sorarsanız, kör kütük aşık olmaya başladığım kızın dükkana gelmesini bekliyordum. Aslında kızcağızın bana baktığı yoktu. Evin en yakınındaki kırtasiye burasıydı ve kız da üniversitede işine yarayacak çıktılarını bazen burada alıyordu sadece. Zaten düzenli olarak geldiği de yoktu. Ben de belki de yapacak başka işim olmadığından bazı totemler belirliyordum rastgele.
"Dükkanda beslediğim kanarya ötmeye tam şu an başlarsa, kız bugün gelecek"
"İlk giren müşteri sarışın olursa, kız bugün gelecek"
...
Tabii ki kız bazen gelir, bazen de gelmezdi totem öyle olduğunu söylese bile.
Totemlerime öyle bir dalmıştım ki, bir gün, çok güzel, gerçekten çok samimi olduğunu düşündüğüm bir kız karşıma dikildi.
"Ne düşünüyorsun böyle? Neden bu kadar karışık yüzün?"
Kızı dükkanda birkaç defa, aslında birçok defa gördüğümü anımsadım ona bakınca.
İşte bu soruyu sorduğunda düşünmüştüm ne kadar samimi ve dürüst olduğunu. Gözlerinde sevgi vardı. Belki bir nebze de aşk...
Gerçekten merak etmişti ne düşündüğümü. Onunla ilgilenmemi istediği için öylesine savurduğu bir sitem, yaptığı basit bir kapris olmadığını anlayabilmiştim bakışlarında.
O beni merak etmişti yalnızca.
İşte o zaman tüm kuruntularım önemini yitirdi. Tanımadığım gözlerdeki güven veren bir anlık bakış, doğduğumdan beri benim olan zihnimdeki tanıdık kuruntularıma baskın gelmişti.