Onu yakından tanısam muhtemelen pişman olurdum. Böylesi en iyisiydi. Böylesi her zaman en iyisiydi. İnsanları çok yakından tanımak her zaman, her zaman ama her zaman hayal kırıklığıydı. Onun için yanında özellikle susuyordum. En çok onu tanımayı istiyordum çünkü. Herkesten çok onu… O ki, o sessizliği, sakinliği ve kendinden eminliğiyle beni kendisine çekiyordu. “Ne biliyor!” diyordum. “Bu denli sakin olmasına sebep olacak ne biliyor? Nasıl oluyor da bu kadar sakin olabiliyor? O bıyıklı üst dudağından o saf gülümseme nasıl oluyor da doğabiliyor? Bir adamın dudaklarından bir çocuğun, bilge ve uslu bir çocuğun gülümsemesi nasıl oluyor da peyda olabiliyor?” İşte bunları merak …
Etiket: aşk
20.01.2020
Aramızdaki yaş farkı önemli değildi. Fazlaydı, evet; ama mühim olan benim evli oluşumdu. Ondan eşime bahsetmiştim ama yine de kendimi kötü hissediyordum. Evet, onu aldatmamıştım aslında. Aşık olduğum bir adamın varlığından bahsetmiş, boşanmak istemiştim. Medeniydim, ikimiz de medeniydik. Yasak bir aşk olsa da herkesin bildiği, alnı açık bir aşktı bizim yaşadığımız. Yasak aşk… Evet, aşktı; ama git gide sevgi de olmaya başlıyordu aramızda. Tez büyüyen bir tür sevgi… Henüz boşanmadığım eşimse, tuhaf bir şekilde rahatlamış görünüyordu. O da beni yeterince sevmiyordu anlaşılan. Peki bir zamanlar gerçekten birbirimizi sevmiş miydik? Galiba sadece aşık olmuş, sonra da alışmıştık. Birbirimizden hiç nefret etmemiştik …
07.01.2020
Onu durdurabilirdim! O klavyenin malum tuşuna basmasını engelleyebilirdim. Hani şu diğer tuşlardan farklı olanın… Eğer o tuşa basmasaydı, adamın çiğ doğasının farkına varması için hiçbir sebep olmayacaktı belki. Ya da onu hep seviyor olacaktı. Her zaman yüreğinde bir yerlerde taşıyacaktı incecik gölgesini. Şimdi ise hiçbir özelliği kalmadı. Sadece huysuz bir adamdı. Belki kırılmış bir camın dibinde kalmış bir macun gibi, azıcık yapışmıştı bir parça aşk. Öyle olsa da macun kuruyup dökülür, karışırdı toprağa nasılsa. Her şey bir yana, o tuşa bastığında bir şey daha olmuştu. Küçük; ama hayatının sonuna kadar devam edecek olan bir şey. O tuşa basmasını engellemek istememin …
01.12.2019
Kahvenin sadece kokusunu sevsem de o ikram ettiğinde bal gibi gelirdi. O da bana hep kahve ikram ederdi. Kendisi çok severdi çünkü. Ben yanına gittiğimde her defasında kahve içiyor olduğundan bana da ikram etmesi son derece doğaldı. Ben de onunla daha fazla zaman geçirmek için, bir de tadı bana acı geldiğinden yavaş yavaş içerdim. Ne kadar çelişkiliyim değil mi? Bir kahvenin bal gibi geldiğinden bahsediyorum bir acı olduğundan. Aşk işte… İnsanı böyle çelişkili konuşturan hep o! Ona aşıktım eğer anlamadıysanız. Ne var ki; o beni sıradan biri olarak görüyordu bence. Buna üzülmem gerekiyordu belki; ama belki emin olmadığımdan belki de …
24.06.2019
Gün doğumlarını seven insanlarla doludur dünya. Her başlayan günün yepyeni bir gün olduğunu idrak etmelerini bekleseniz de öyle değildir. Muhtemelen sadece görünüşü güzel olduğundan sevilmektedir gün doğumları. İnsanların algıları kemikleşmiştir ve o kemiklerin sertliği gereklidir onlar için. Oysa her geçen günün yeni bir ihtimaller silsilesi olduğu bilgisi, kemiklerini yumuşatacakları anlamına gelmemektedir. Bu kadar tutucu olmalarına gerek yoktur. Her gün kaba davrandıkları, günaydını dahi çok gördükleri iş arkadaşlarına “günaydın” deme ihtimalleri vardır ve her zamanki gibi o ihtimali değerlendirmemeyi tercih edeceklerdir. Sanki zamansız, tekdüze giden bir ömürdür yaşadıkları. Evet, zamanın sonsuzlukta bir önemi yoktur; ama insanlar madem kendilerine bir sürü zaman …
09.05.2019
Yıllanmış bir şarabı açmak istedim. Kendi ellerimle yaptığım tek şarabı… İlk defa şarap içecektim üstelik. Tadını bile bilmiyordum. Sadece kokusundan haberdardım. İçki değildi bence şarap. O, aşkın sıvı haliydi. Ben de yıllanmış bir şarabı açarak; yıllanmış bir aşkı tekrar yaşatıyordum.
24.12.2018
Birkaç haftadır müdavimi olduğum barda oturmuştum. Şu eski para atılarak çalıştırılan müzik kutularının daha teknolojik versiyonlarından vardı. Ben de o yarımlaşamamış, sadece bozuk paranın ucunu alabilecek kadar yarımlaşmış ağzına devamlı bir liralık lokmalar tıkmak suretiyle besliyordum onu. O yarım yuvarlaklaşmaktan aciz ağzı, ben para tıktıkça büyüyüp olgunlaşmayacaktı. İstediğini veriyorduk nasılsa. Neden değişmeye, evrimleşmeye gerek duysundu ki? Her bir lira, üç şarkı ederdi ve ben her üç şarkı çalma hakkımı tek tercih yapmak için kullanıyordum. Eh, belki ağzı yarım yuvarlak bile değildi; ama ben ona bir verirken o bana üç veriyordu. Hakkını vermek gerekti alete. Bir toprak değildi; ama toprak olsa …
29.11.2018
Bir yanardağın içindeki yuvasından çıktı. Biraz dolaşacak, görünmezliğinin yasını bir gün daha tutacaktı. Ölümsüz yaşamında, bir günün herhangi bir önemi yoktu elbet ama hep gözleyip hiç görünmediği insan alemi için önemli bir zaman dilimiydi gün. Evet, o bir cindi. Bazı insanların kullandığı tabirle bir üç harfli… ki o ‘üç harfli’ tabirini yeğlerdi. Kendi kendisine bir oyun oynardı. “Cin” değil de ‘aşk’ demek istemiş gibi yapardı birisi kendi cinsleri için ‘üç harfli’ dediğinde. Mutlu olurdu o zaman. Cinci olduğunu söyleyen hiç kimse onu görmemişti. Yalan mı söylemişlerdi? Yalan falan bilmezdi onun cinsi oysa. Onun için tuhaf gelirdi insan ilişkileri ona. Yine …
20.11.2018
Birinin haberi olmadan onu sevmek… Tuhaf, olmaması gereken bir şey yapmak gibi. Sanki arkasından konuşmak, sanki gizlice telefonlarını dinlemek, sanki… Ne bileyim işte, hakkına girmek gibi bir şey… Habersiz sevmek, iftirayla bir sanki. Yapmadığı bir şeyi yapmış olduğunu söylemektir ya iftira etmek… İşte habersiz sevmek de … sanki öyle bir şey. Yapmadığı bir şey için sevmek birisini. Olmadığı bir kişiymiş gibi yaparak… Ah William… Dediğin ne kadar doğru. Hoşumuza giden bedenlere hayal ettiğimiz ruhlar giydirmektir habersiz sevmek. O bedenin ruhunu hiçe sayarak belki de. Anlamaya bile çalışmayarak… Tabii çalışmayarak; çünkü sen sevginden bahsetmemişsen, aslında ona hiç yaklaşmamış, onu hiç anlamaya …
24.10.2018
“Yalnızım! Yalnızım! Yalnızım…” Bu ümitsiz inlemeler bir uçağın kara kutusundaki kayıttan geliyordu. Nasıl olmuşsa olmuş, diğer kayıtlar silinmişti ve sadece bu dokuz uzun hece kalmıştı. Devamlı dinliyordum bu çığlıkları. Yalnız bir adam… Nesli tükenmiş bir canlı… Herkes, teker teker her birey öldüğünde nesli tükenmiş bir canlının son ferdi ölmüştür bana göre. Yoksa çok mu duygusalım? Hayır, öyle değilim, sanmıyorum. Herkes herkese göre aynı galiba. Duyguları genellendiğine göre. Bunun için kitaplar yazıldığına ve çoğu da doğru çıktığına göre öyle olsa gerek. Dördüncü dünya savaşı bitmiş, tek tük insan kalmıştı. En azından birkaç kilometreye iki üç insan düşüyordu bildiğimiz kadarıyla. İnsanlar toplanmaya …