Ellerinin arasında ince bir çubuk tutmaktaydı. Çubuğun ucunda da garip bir cihaz vardı. Ne olduğunu, nasıl çalıştığını bilmediği bir cihaz. Kargoyla gelmişti kendisine. Bilmediği bir kargo şirketinden, bilmediği bir bölgeden… Hizmet kusursuzdu. Paket, cihazın yapıldığı malzeme… Emin değildi; ama galiba platinden yapılmıştı gövdesi. Üç küçük yuvarlak da bir yerde rastlantıyla okuduğuna göre çok nadir bulunan siyah inciden yapılmışa benziyordu. Tıpkı okuduğu makaledeki fotoğrafa benziyordu çünkü. O kadar ince bir işçiliği vardı ki, ne işe yaradığını öğrenemese bile süs eşyası olarak koyabilirdi vitrinine. Epey de dikkat çekerdi.
Bir düğme falan görünmüyordu ama belki inciye benzettiği topçukları itmeyi, çekmeyi ya da çevirmeyi deneyebilirdi. Risk almaktan korkmasaydı…Aniden elindeki ince çubuk büküldü ve parmağına bir yüzük gibi oturdu. Bunu öyle bir zarafetle yapmıştı ki, alet yüzük parmağına oturana kadar korkmak aklına bile gelmemişti.
Beklentiyle cihaza baktı. Nasılsa yapacak bir şeyi yoktu. Çubuk uzadı ve büküldü… Her parmağına dolandı ve parmaklarını yüzüklerle birbirine bağladı. Sonra diğer eline uzandı ve böylece elleri birbirlerine bağlanmış oldu. Yavaş yavaş, istikrarla cihaz tüm vücuduna dolandı. Cihaz bunu yaparken kıpırtısız izlemişti olanları ve merak etmişti ne olacağını. En azından rahatsız değildi. Sonra cihaz aniden adeta dünya olamayacak tuhaf bir yere ışınladı onu.
Dev bir yaratığın garip kollarına yükseldi. Evet, burası kesinlikle dünya değildi. Yaratığın zihnindeki beğeniyi hissetti. Sonra yaratık onu bir vitrine yerleştirdi.
Orada yıllarca bekledi. Anladığı kadarıyla, bu tuhaf cihaz hücrelerinin bozulmasına izin vermediği için, bir türlü ölemedi.