Karınca, bakteri ve yosunlardan başka pek az şeyin yaşadığı bir yerdi burası. Muhtemelen insan eliyle bu hale gelmişti ve radyoaktif bir sebeple böyle olduğuna kalıbımı basabilirdim. tam yirmi üç yıldır bölge karantina altındaydı. Bunun nedeni oranın canlılarındaki üreme bozukluklarıydı. Zaten pek bir şey de yoktu ki…
Oradan geçip de oranın bir böceğini yiyen bir kuşta bile hemen sorunlar baş göstermeye başlıyordu. Onun için, özel kıyafetli insanlar tahsis edilmişti oradan geçip etkileşime giren canlıları öldürsünler diye.
Bir gün, birkaç aydır o çorak arazinin ortasında, harika renkleri bulunan, daha önce görülen ya da bir şekilde kaydedilen hiçbir mantara benzemeyen bir mantar bitmişti.
Ekipten birisi, çocuğuyla zaman geçirebilmek için onu yanına aldırmıştı bir haftalığına. Nereden bilebilirdi ki tüm uyarılara rağmen çocuğun o mantarı ısıracağını! Nereden bilebilirdi kendi çocuğunu kendisi öldürmek zorunda kalacağını! Ve nasıl bilebilirdi o arazideki tek yararlı şeyin o mantar olduğunu! Gerçi, çocuğu öldürmeden önce tahlil sonuçlarını bekleyebilirlerdi ama o zaman eli varmazdı öldürmeye.