02.02.2020

Aşağısında bir şelale olan bir uçurumun kenarından, daracık bir yoldan yürümekteydim. Sırtımda ağır bir çanta, ayağımda özel bir ayakkabı vardı. Bir gezgin falan değildim ama. Bu benim ilk yolculuğumdu. İlke göre, yanımda başka biri olmadığından zor bir aşamadan başlamıştım . Bu şelaleden düşsem cesedimi kimse tanımazdı. Belki de bu risk için gelmiştim buraya. Ne de olsa bana korkak demişti eski sevgilim. Bir erkek gibi davranmıştım ben de. Hemen gaza gelip kendimi burada buluvermiştim. Bir erkeğin içgüdüsüyle davranan bir kadın… Manyaktım. Babam olsa gülerdi gerçi. Ağız dolu, o sapsarı dişlerini göstere göstere. Babamın dişlerinin sarısı bana doğal gelirdi oysa. Pis ya …

Okumaya Devam Et

22.01.2020

Oyuncaklarımla oynarken; diğer yandan da kulağım onlardaydı. Birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı. Alçaktı sesleri, duysam da anlayamıyordum söylediklerini. Babam güldü. Çok güzel gülerdi. Annem de güldü. O daha güzel gülerdi. Birbirlerine güldüklerinde daha da güzel olurdu sesleri. Şimdi göremiyordum; ama birbirlerine yüzlerini buruştura buruştura bakarlardı güldüklerinde. Bazen babam annemin burnunu dürterdi. Annem de onun kafasına vururdu. Babam keldi de… “Şap” ederdi annem vurduğunda. Çok yavaş vursa da yine de ses çıkardı. Annem bu işte ustaydı. Yumuşak bir koltuğun üzerinde bir bebek, onun koltuğunun altında da bir sürü asker vardı. Bir de babamın yerden topladığı tahta parçaları. Ona ben söylemiştim bir kez. …

Okumaya Devam Et

10.04.2019

“Bu dünyada bir gurbetçiyiz,” derdi babam. Peki neden? Bunu hiç sormadım; çünkü vereceği cevabı biliyordum. “Öteki dünya,” diyecekti. Hiçbir fikri olmadığı yerin, memleketi olduğunu düşünüyordu. Yıllardır başka bir ülkedeydik ve doğduğumuz ülkeyi unutmuş gitmiştik. Oralarda ne olup bittiğini dahi merak etmiyorduk artık; ama babam hep oradan bahsediyordu. Yoksulluktan bahsederken bile sanki varsıllığın tepe noktasından bahseder gibiydi hali. Gözleri buğulu, sesi hülyalıydı. Peki neden geri dönmüyordu? Bunu da biliyordum. O, bilmemeyi seviyordu.

Okumaya Devam Et

15.03.2019

‘Mahallenin Piçi’ derdi ona herkes mahallede. Tüm -n’ler nazal olarak telaffuz edilirdi. Bir dizi ya da filmde olsaydı hoş olurdu. En azından zararsız kalırdı; ama o her duyuşunda o -N’lerin nazallarının sivri dirsekleriyle böğrüne böğrüne, ciğerine ciğerine kaktırdığını hissederdi. Göğsü sıkışırdı. ‘Mahallenin Piçi’ tabiri yerine ismi söylenirse böyle devam edeceğine, en azından birisinin onu ismiyle kabulleneceğine olan umudu filizlenirdi. Sonra, aynı kişi dürtüverirdi onu bol nazallı dirsek darbeleriyle. O bu lakabı almıştı; ama bunun nedeni annesinden kaynaklanmıyordu. Çocukken herkese ‘baba’ dediği içindi tüm bu tantana. Ne yapsın, yoktu babası. Geriye hiyerogliflere benzeyen yazısıyla onlarca defter dışında hiçbir şey bırakmadan göçüp …

Okumaya Devam Et

18.02.2019

Sıkıca kapatılmış onlarca kutu. Hepsi farklı, birisi diğeriyle aynı özellikleri taşıyan bir tek kutu dahi yok o küçük dolapta. Dolap dediysem sadece açık raflardan oluşan bir şey. Kutular yeterince sıkı kapatılmış zaten. Etrafta nemi alsın diye mangal kömürü parçaları var. ve kutular etiketlenmemiş. İnsan özellikle etiketlenmediğini düşünüyor. Gizliliği sağlamak ya da bir tür kendisine yapılan gösteriş veya… kendini sınama güdüsü. Kutuların önüne geldiğinde “Bakalım hangi kutunun içinde?” diye soracak birisi var içinde. Birisi de duraksayıp mahcupça kutulara bakacak. Diğer biri çıkacak ve içlerinden birini gösterecek. Oysa etiketli olsa yalnız kalacak. Bakan da aynı olacak, açan da; koklayan da… Bu kutuların …

Okumaya Devam Et

10.02.2019

“Dandini dandini dastana Danalar girmiş bostana Kov bostancı danayı Yemesin lahanayı. Bahçeye kurdum salıncak Eline de verdim oyuncak Şimdi baban gelecek Sakın kırma yumurcak…” Sonra hiç durmayacak, sona ermeyecek gibi gelen bir… “eeee eeee eeee ee Pişşşşş pişşşşş pişşşşş pişşş…” Benim bebeğimdi, oğlumdu, kanımdı, canımdı… Gelgelelim nefret ediyordum ondan. Can yoldaşım, karım artık benim değildi. Bana güzel sözler şakıyan o canım ağzı, artık sadece ona ninniler söylemek için açılıyordu. Bundan böyle o yumuşak sesin muhatabı değildim. Yani… çoğu zaman değildim… Kedileri çok iyi anlıyordum. Yavrularını bir güzel, afiyetle yiyişlerini… “Çamlıbel’den çıktım yayan Dayan ey dizlerim dayan, Kardaş atlı bacı yayan …

Okumaya Devam Et

20.12.2018

Halı dokumayı hiç sevmezdi ama geçimini bununla sağlamak zorundaydı. Makineyle dokunan halılardansa, zenginler onların dokuduklarını aldıkları için, bu teknoloji çağında, el tezgahıyla, halı dokuyorlardı. Hem de büyük bir gururla… Baba mesleklerini, dede mesleklerini yaptıkları içindi o saçma sapan gurur… İnsanlar onlardan bir alıp bine satarken; onlar böyle bir şey için gururlanabiliyorlardı işte. Kendisini körler ülkesinde görebilen tek kişi gibi hissediyordu. Üstelik herkes gelip gelip gözüne parmak atıyor, her defasında biraz daha körleştiriyordu onu… Yine de bir halı vardı dokumakta olduğu… Bu halıdaki deseni kendisi yarattığı için mi bilinmez, çok seviyordu . Satılmasını istemiyordu ama yapılacak bir şey de yoktu… Halının …

Okumaya Devam Et

17.11.2018

“Kara böcek geldi… Geldi… Geldi…” Zihnimin derinliklerine yolculuk yaptığımda, hatırlayabildiğim ilk sözleri buydu annemin. Sonra da gıdıklardı beni ve gülerdim. Karnım ağrırdı ama bu tatlı işkence sürsün isterdim. Bıkmazdı annem. Sonra, altı yaşımda da öldü. Ardında babamla beni bırakarak. Tabii babam onun bıraktığı yerde kalmayıp tekrar evlendi. Hem de bir yıl bile geçmeden… Beni bahane etmişti bunu yaparken. Keşke yatılı bir okula gitseydim de… Kadın sessiz biriydi. Bir alıp veremediğim olmadı. Her ihtiyacımı sessizce gidermişti. Sonra da yatılı liseye gidip kurtulmuştum onlardan. Bir daha da görüşmedik zaten… Şimdi bir bebeğim var. Bir kocam var ve birbirimizi seviyoruz… Ona iyi bir …

Okumaya Devam Et

07.09.2018

Karınca, bakteri ve yosunlardan başka pek az şeyin yaşadığı bir yerdi burası. Muhtemelen insan eliyle bu hale gelmişti ve radyoaktif bir sebeple böyle olduğuna kalıbımı basabilirdim. tam yirmi üç yıldır bölge karantina altındaydı. Bunun nedeni oranın canlılarındaki üreme bozukluklarıydı. Zaten pek bir şey de yoktu ki… Oradan geçip de oranın bir böceğini yiyen bir kuşta bile hemen sorunlar baş göstermeye başlıyordu. Onun için, özel kıyafetli insanlar tahsis edilmişti oradan geçip etkileşime giren canlıları öldürsünler diye. Bir gün, birkaç aydır o çorak arazinin ortasında, harika renkleri bulunan, daha önce görülen ya da bir şekilde kaydedilen hiçbir mantara benzemeyen bir mantar bitmişti. …

Okumaya Devam Et

27.07.2018

Bir zamanlar, şansa çok fazla inanan bir adam varmış. Adama herkes Ali Baba dermiş. Bu adamın, eti kemiği bir, cılız mı cılız bir atı varmış. Atın cılız olmasının nedeni, Ali Baba’nın ona sadece dört yapraklı yonca, o da bulursa, yedirmesiymiş. Onun dışında sadece su içebiliyormuş hayvan. Zaten nasıl olup da ölmediğine herkes şaşıyormuş. Ali Baba dışında… Ali Baba’nın kendisi de nasıl olduğunu kimsenin bilmediği bir şekilde çok dinç kalıp hiç yaşlanmıyormuş. Böyle böyle, atı da kendisi de bu zamanlara kadar yaşlanmadan ama deri kemik bir, üflesen yıkılacak halde olsalar da gelmişler. Ali Baba’nın dediğine göre yüzyıllar boyunca yaşamış ikisi de… …

Okumaya Devam Et