Fotoğraf çekmek onun için çok önemliydi. Zamanı dondurduğunda damarlarındaki zafer… Bunun için en uygun anı bulup çıkardığını bilmek…
Herkes çektiği fotoğrafları severdi. Dijital fotoğraf makinesi kullanmazdı. Kendi fotoğraf makinesini kendi yapmıştı. Toplamıştı demek daha uygundu aslına bakılırsa. Kileri karanlık oda olarak düzenlemişti.
Yaşamak için çalışması gerekmeyeceği kadar varlıklı olduğundan, o da bunun yerine tüm zamanını fotoğraf çekmek için harcıyordu. Fotoğraf sergilerinden para kazandığı da oluyordu. Yani bu iş sadece boş zaman eğlencesi değildi.
Çektiği tüm fotoğrafları severdi elbette. Ama biri vardı ki, onu tüm fotoğraflarından fazla önemsediği söylenebilirdi.
Yaşlı bir zeytin ağacının geniş ve derin bir kovuğuna gerilmiş bir örümcek ağı… Sanki başka bir evrenin giriş kapısıymışçasına garip bir ışıltıyla parlamıştı fotoğrafta.
Bu fotoğraf o kadar doğa üstü görünüyordu ki, o zeytin ağacını bulup o kovuğa tekrar bakmaktan kendisini alamamıştı.
O günden sonra bir daha görülmediği düşünülürse, fotoğrafın gerçekliği kanıtlanmıştı.