O hoş bir gülümsemeyle yüzüme bakarken geride kalan birkaç saniyeyi öylece unutuveriyorum. Nrydi? Ne olmuştu da bana gülümsemişti, hatırlamıyorum. Afallıyorum. Sonra aklıma ilk gelen şeyi söyleyiveriyorum.
“hıhı…”
Onu onayladığımda gülümsemesi biraz daha büyüyor. Bana büyü falan mı yapıyor?
Neyi onayladığımı düşünmeye çalışıyorum, zorlamamaya karar verip kendimi gülümsemesine kaptırıyorum. Kötü bir şey istiyor olamaz, ona güveniyorum.
Kolay güvenen bir insan olmasam da onu çok iyi tanıyorum.
“Tamam o zaman,” diyor.
“Haydi gidelim.”
“İş ne olacak?”
“Boş versene, ben de geleceğim nasıl olsa.”
“Kim kalacak dükkanda?”
“Zaten kimse gelmiyor ki, kapatıverelim birkaç saat işte.”
“Peki öyleyse. Nereye gidiyorduk ki biz?”
Yüzüme tuhaf tuhaf bakıyor, hâlâ o gülümsemenin izi olan gözlerinde şaşkınlık da var artık.
“Sana o içtiğim sıcak çikolatadan ısmarlayacaktım ya hani?”
Ses tonundan, onu dinleyip dinlemediğimi sorgulayan bir kuşkunun gölgesini işitmek kalbimi kırıyor. Bu kadar abartmasına gerek yok kalbbimin oysa.
Gülümsüyorum.
“Bana ilk defa bir şey ısmarlayacaksın ya, emin misin diye…”
Sesim alçalıyor. Kalbim bir kere daha tekliyor. Ona gereksiz yalan söylüyorum. Gülümsemesinin dikkatimi dağıttığını neden söyleyemiyorum?
Tekrar gülümsüyor ve üçüncüü bir teklemeyle kalbim kendimi sorgulamayı beynime unutturuyor.
“Hadi hadi…” diyor ve dükkandan çıkıyor.
Anahtarlar onun elinde. ben çıkınca kapıyı kapatmasını beklemek için arkasında duruyorum. İnceden bir karanfil, saçlarının arasından adeta bana görünmez başını uzatıp kokusunu almamı sağlayıp kaçıyor. Bir daha soluk aldığımda o kokuyu alamıyorum çünkü bir motor arkamızdan geçip o kıymetli havayı kirletiyor.
Sonra yürüyoruz. Muhtemelen bir daha oraya gidemem. Yola bakmıyorum bile. Güçlü bacakları koşmama sebep olurken burnum saçlarının arasındaki karanfilin izini sürüyor.
“Biraz yavaş…” diyorum.
Keşke yanımda yürümek onunda hoşuna gitse. Benimle yavaş yavvaş yürümediği için onun bana aynı şeyler hissetmediğine emin oluyorum. Kalbim bir daha kırılıyor…