24.03.2025

Uyanır uyanmaz kaldığı yerden, sanki hiç gece olmamış, pijamalarını giyip yatağına uzandığı an ölü gibi uyumamışçasına öfkelendiğini fark etti. Neye kızdığını anımsamadı önce. Tuvalete gidip öfkesini de boşaltmak istercesine işedi. En azından biraz rahatlamıştı. Ardından vücudunu tertemiz bir şeyle yenilemek istercesine büyük bir bardak su içti. İşte ancak ondan sonra düşünmeye başlayabildi. Neye bu kadar öfkelenmişti? Dünü geriye sarıp tekrar oynattı. Yok, sıra dışı hiçbir şey yoktu. Birkaç arkadaş görüşmüşlerdi. Sonra evine gitmiş, yemeğini yemiş, biraz televizyon izlemiş ve yatmıştı. Arkadaşlarıyla güzel bir gün geçmişti ama onlardan ayrıldıktan sonra başlamıştı öfkesi. Aslında tam olarak başlamış denemezdi. Daha ziyade devam etmiş …

Okumaya Devam Et

14.03.2025

O hoş bir gülümsemeyle yüzüme bakarken geride kalan birkaç saniyeyi öylece unutuveriyorum. Nrydi? Ne olmuştu da bana gülümsemişti, hatırlamıyorum. Afallıyorum. Sonra aklıma ilk gelen şeyi söyleyiveriyorum. “hıhı…” Onu onayladığımda gülümsemesi biraz daha büyüyor. Bana büyü falan mı yapıyor? Neyi onayladığımı düşünmeye çalışıyorum, zorlamamaya karar verip kendimi gülümsemesine kaptırıyorum. Kötü bir şey istiyor olamaz, ona güveniyorum. Kolay güvenen bir insan olmasam da onu çok iyi tanıyorum. “Tamam o zaman,” diyor. “Haydi gidelim.” “İş ne olacak?” “Boş versene, ben de geleceğim nasıl olsa.” “Kim kalacak dükkanda?” “Zaten kimse gelmiyor ki, kapatıverelim birkaç saat işte.” “Peki öyleyse. Nereye gidiyorduk ki biz?” Yüzüme tuhaf …

Okumaya Devam Et

16.11.2023

Güzel kokan, güzel giyinen bir adam geçiyor karşısından. Yanında iki tane cins köpek… Köpeklerin bacakları Arap Atı gibi mübarek. Adamın elinde bir telefon var. Köpekleri dükkânın kapısının önünde bırakıyor. Benden sonra gelmiş ama bana el ediyor başlarında durmam için. Merak ettiğimden yanlarına gidiyorum. Severim köpekleri, yoksa adam emrettiği için değil. Ne güzeller öyle. Güçlü, ince, soylu… öylece duruyorlar. Köpekleri severim ama kokularını değil. O kendilerine özgü soluyuşları, havlamaları falan güzel de elimi sürdüğümde elimde kalan o kokuları yok mu… Ya da içinde köpek olan bir eve girdiğimde ortalığa hâkim olan, ne kadar temizlense gitmeyecek o ağır koku… Eğer bu adam …

Okumaya Devam Et

06.11.2023

Adım Münevver, aydın demek. Bunu her düşündüğümde şaşırırım. Nasıl kadınlara böyle bir anlam ihtiva eden bir isim koyabilmişler, hayret! Bence bu ismi çocuğuna ilk koyan kişi biraz uçukmuş, sonra bu isme sahip olan kadın ölünce onun oğlu kızının ismini koyuvermiş mecburiyetten. Annemin ismi diye. Öyle öyle yayılmış. Yoksa haşa, nasıl bir kadın aydın olabilir değil mi? Olsa olsa nur yüzlü olabilir. Babam ismimi neden Münevver koymuş bilmem. Ailesini tanımayız, kendisi de ben doğduktan birkaç ay sonra evi terk edip gitmiş. Annem neye uğradığını bilememiş. Evlendiklerinde annemin ailesine kimsesiz olduğunu söylemiş, doğru mu yanlış mı bilmem vallahi, hiçbirimiz bilmiyoruz. Annemin babası …

Okumaya Devam Et

22.05.2023

Kurutulmuş Trabzon hurmasının tadını merak ettiğini söylemişti bana bir sohbetimizde. Kuruyemişçide görünce alma ihtiyacı hissedip pahalı olduğunu umursamadan satın alıveriyorum. On tanesi iki yüz lira. Adet olarak da satılmıyor bu meret. Ama olsun, görünce çok mutlu olacak. Bana söyledikten sonra umarım tadına bakmamıştır. Bakmışsa bile beğenmiştir ama umarım ilk defa tadarken görebilirim onu. O mutluluğunu izleyebilirim. O beğenip beğenmeyeceğini ağzına götürdüğü her santiminde kendi kendisine merak edişini, ben de izleyebilirim. Ve umarım sever. Çünkü sevdiği bir şeyi ona vermiş, onu ilk kez tatmasına sebep olmuş kişi olmak isterim. İş yeri evime yakın. Zaten bugün izin günüm olduğundan yanına gidip onu …

Okumaya Devam Et

11.03.2023

Bir gümüşçüde görünmez ama tanıdık ellerle değiştirilmiş, bir kolye şekline sığdırılmıştım. Kurtulmam, kendi biçimimde özgür olabilmem için gereken, benim için uygun bir kadın ve bir erkeğin beni beğenmesiydi. Umarım bu iki kişi bir çifti oluştururdu. O zaman işim çok daha kolaylaşırdı. *** O gün bir çift olmak şöyle dursun, birbirlerini bile tanımayan iki kişi gelmişti dükkâna. Bir kadın ve bir erkek. Başkalarıyla evli değillerdi bereket. İkisi için de parlayınca yanıma yaklaştılar ve bana uzandılar. Elleri birbirlerine çarptığı an fark etmişlerdi birbirlerini. Eh, gözlerini kamaştırmıştım ikisinin de. Som gümüş bir zincir, yakut kırmızısı, taş bir kalbi saran aynı zincirden örülü bir …

Okumaya Devam Et

18.07.2020

Bir sıkıntısı mı vardı acaba? Devamlı yürüyordu bir ileri bir geri. Ne düşünüyordu? Sorup sormamayı çok düşündüm. Sormamaya karar versem de gözüm sürekli ona takılıyordu. Derdini sormak yerine, dükkânımın önünden çekilmesini, başka bir yere gitmesini söyledim. Ertesi sabah kalkar kalkmaz ilk aklıma gelen şey oydu; ama onu bir daha hiç görmedim. Şimdi düşünüyorum da; meselâ o Boz Atlı Hızır olsa, kesin gözünden düşmüş olacaktım. Sınavı kaybetmiştim. O delikanlı Boz Atlı Hızır olsa da olmasa da…

Okumaya Devam Et

02.07.2020

Biraz çerez almak için her zaman gittiği dükkânın kapısını itti. O gelir gelmez, ayakta olan tezgâhtar hemen istediği, isteyeceği şeyleri hazırlayıp tartmaya girişmişti. Biraz leblebi, biraz tuzsuz çekirdek, çiğ badem ve çiğ fındık. Elbette çekirdeksiz kuru üzüm. İşte onun her zaman isteyip hazırladığı şey bunlardan ibaretti. Bir değişiklik yapsa mesela? Kaju da istedi biraz. Tuzlu fıstık, çiğ antep fıstığı… Sonra evine gitti. Bu kez kitap okumadı da; yemek hazırlayıp yedikten sonra biraz dolaşmaya çıktı. Sanki o değil de evren değişmişti. Rutinlerine bu kadar bağlı olmak iyi değildi. Ertesi gün… Kajuyu da; diğerlerini de unuttu. Dolaşmak aklına bile gelmedi. Rutin, rutindi.

Okumaya Devam Et

09.05.2020

Dıştan küçücük görünüp içerisi göründüğünün iki misli büyük olan dükkânları bilir misiniz? İşte otuz beş-kırk yaşlarını süren, biraz tıknazca olan, dağınık bıyıklı, gür ve dağınık kaşlı adamın ayakkabıcı dükkânı da böyle bir mekândı. Tabelasında, karikatürize edilmiş bir ayakkabının alt tarafı ve altında bir konuşma balonunun içinde ‘tok’ yazılıydı. Dükkânın ismi buydu ama sadece bir isim değildi bu. Latif Bey’in, yaptığı işin felsefesinin tezahürüydü. Latif Bey sattığı ayakkabıların hepsini kendisi yapardı. Bir kalıba göre üretmezdi. Modelleri de bulunmazdı vitrinde. Yaptığı ayakkabıları pahalı satardı; ama o ayakkabı ömür boyu garantiliydi. Latif Bey onları ucuza onarır, gereğinde üzerinde değişiklikler yapardı. Kendilerine uyan, her …

Okumaya Devam Et