"Birinci Bölüm">
"İkinci Bölüm">
Ağzımı açtım.
“Rica ederim,” diyecektim ama vazgeçtim. Onun yerine:
“Bunu sana kim yaptı?” diye sordum.
“On altı-on yedi yaşlarında bir erkekti. Beni yakaladı ve bağladı.”
“Nasıl yakalayabildi?”
“Bilmiyorum, yakalandığım zamanı hatırlamıyorum. Görebildiğim kadarıyla cebinde bir tür silah vardı.”
Konuşmasında bir kuzguna ait izler olsa da söyledikleri anlaşılırdı. Nasıl konuşabiliyordu böyle?
“Konuşmayı nasıl öğrendin?”
“Dinleyerek.”
“İnsanlarla konuştuğunda nasıl tepki veriyorlar?”
“Senden önce kimseyle konuşmadım çünkü dinlemeyeceklerini biliyordum.”
“Ne zamandır konuşuyorsun?”
“Bilmem, zamanı ölçemem ama çok yaşlı olmadığımı biliyorum. Annemle babamı, kardeşlerimi hatırlıyorum. Hiçbiriyle görüşmesek de.”
“Neden görüşmüyorsunuz?”
“İstesem görüşmeye devam edebilirdim ama ben sürümden ayrılmayı tercih ettim.”
“Neden?”
“Bilmiyorum. Her şey aynıydı işte. Biraz değişikliğe ihtiyacım vardı.”
Evin telefonu çalıyordu. Annem olmalıydı. Onu aramayı unutmuştum. Hemen cevap verip sağ salim geldiğimizi söyledim. Eve birkaç saat sonra geleceğini söyledi. Ağabeyim birazdan gelirdi. Telefonu kapattıktan sonra odama geri döndüğümde kuzgun sakince uyuyordu. Başını sol kanadının altına koymuştu.
İçmesi için biraz su doldurduktan sonra sessiz olmaya çalışarak robotumla ilgilenmeye başladım. Bir kuzgunun ne yediğini bilmiyordum ama mutfakta bulduğum biraz yeşilliği bir kapta suyun yanına koydum. İçim rahat etmemişti. Robotu bırakıp kuzgunların ne yediğine internetten baktım. Bitki tohumları, böcekler… Evde biraz buğday vardı. Gidip bahçeye solucan avlamaktansa ağabeyimin beslediği bülbülün yediği canlı yemlerinden alıp yeşilliklerin ve buğdayların arasına bıraktım. Uyandıktan sonra istediğini yiyebilirdi. Sonra da içim rahat bir şekilde robotum üzerinde çalışmaya kaldığım yerden devam ettim.
Ne kadar çalıştığımı bilmediğim bir zaman çalıştıktan sonra dış kapının açıldığını işittim. Babam gelmiş olmalıydı. Bu aralar erken geliyordu. Belki de ağabeyim… Gerçi çoğunlukla annemle birlikte gelirlerdi çünkü arkadaşlarıyla bir şey yapmayacaklarsa okul çıkışında annemin iş yerine giderdi. Çoğu zaman da yapmazlardı. Okuldan ondan da a erken çıktığım için klinikte ağabeyime rastlamamıştım. Babam geldiğinde onunla robot hakkında konuşma adetimiz olduğundan hazırlandıktan sonra yanıma geleceğini biliyordum. Bazen de birlikte yemek yaparken konuşurduk. Bu kez de öyle yapmaya karar verdim. Nasıl olsa dikkatim dağılmıştı ve başka biriyle konuşmak, deyim yerindeyse normal hayatıma dönüş yapmak istiyordum. Zaten bugün pek bir şey yapamamış, sadece robotun gövdesindeki birkaç bağlantıyı kontrol edebilmiştim.
Mutfağa, yanına gittiğimde sebze ve tahıllardan bir tür kek yapmakta olduğunu görmüştüm. Bu kabak mücver ve falafelden esinlendiği bir yemekti. Gerçi o bu yemeği fırında yapıyordu. Kabağı ve evde olan sebzeleri rendeliyor, nohut ve mercimek püresiyle bağlıyor, içine kuzu eti parçalarını gizleyerek şekillendirip fırına veriyordu. Tabii ki yumurtayı da onları yapıştırmakta kullanmayı ihmal etmeden…
Bazen bu güzel yemeğin içine maya ya da kabartma tuzu ekliyordu. Çoğunlukla maya…
Tabii ki baharatları ve tuzu da katıyordu bu harika orkestraya. Sonra da fırında pişirip bize sunuyordu.
Annem özellikle bu yemeğe bayılırdı. İcat edilmiş en güzel yemek olduğunu söylerdi her defasında. Aldığı her lokmadaki memnuniyetini, babamın bu mutluluktan dolayı gururlandığını, hatta keyiften dört köşe olduğunu görmek bana sonsuz bir huzur verirdi.
Henüz sebzeleri robottan geçirmekteydi babam. Robotu da kendi yapmıştı. Bıçakları taştandı. Özel bir işlemle keskinleştirip sağlamlaştırmıştı. Bu mutfak robotunu yapmaya taşın çelikten çok daha sağlıklı olduğundan bu kadar özen göstermişti. Yine bol sebze almıştı babam. Her birini ayrı ayrı robottan geçirirdi. Hepsi için farklı öğütme kademeleri ayarlardı. Yemek yapma işini çok ciddiye alırdı.
Vakit kaybetmeden ona kuzgundan bahsettim. Zaten annem geldiğinde konuşacaktık. Tabii ki konuşabildiğinden bahsedemezdim. Şu yaşımda delirdiğimi düşünebilirlerdi. Ben bile yaşadıklarımdan emin değildim ki…
Kuzgunun varlığı dikkatimi dağıttığından bugün robotla ilgili pek bir şey yapmadığımı söyledim. Güldü:
“Önemli olan istikrar değil midir? Sen tanıdığım en istikrarlı insanlardan birisin Tin, merak etme. Sadece milim milim de olsa ilerlemeye çalışmak yeterli. Durmak istersen bile ihtiyacın olduğu için, ilerlemenin bir aşaması olduğu için dur.”
Pek öğüt veren biri değildir babam. Oysa bu söyledikleri tam da o an için ihtiyacım olan şeydi. Yine de istikrarla onun üzerinde çalıştığımı söyledim. Bir eklemindeki tutukluk üzerinde çalışmıştım. Halletmiştim de. Robotumun tümü eklemlerden oluştuğu için en ufak bir tür tutukluk bile her şeyi bozabilir, tüm yapının birbirine girmesine sebep olabilirdi.
Eh, konuşacak bir şey kalmamıştı, ben de ona yardım etmeye devam ettim. Böylece çabucak bitirmiştik.