Susam ve hamurun, simidin kokusuna bayılırken; tadından hiç hoşlanmıyordum. Evimin karşısında duran bir simitçi vardı. Evime her giriş çıkışımda simidin kokusunu duyar, gözlerimi oraya çevirir ve onu görürdüm. Sanki tepeden tırnağa simit kokan o olurdu. Yüzündeki ayva tüylerini oluşturan tüyler tüy değil de susamdı sanki.
Her defasında birbirimize gülümserdik ve ben simit almadan geçip giderdim yanından.
On iki-on üç yaşlarında bir gençti. Sesi simit satmak için tasarlanmıştı. Daha doğrusu, sesini simit satmak için tasarlamıştı.
O akşam, evime girerken rastladığımızda ilk defa beni durdurup simit alıp alamayacağımı sordu.
Tadını sevmediğimi söylemek istemedim. Parasını verdim ve simidi elinden aldım.
Tadına baktığımda böyle güzel kokan şeyin tadının bu kadar yavan oluşuna tekrar şaşırmıştım. Çocuk bu hoşnutsuzluğumu anlamıştı sanki. Bir daha evimin karşısındaki yerine hiç uğramadı.