Kırmızının zıddı nedir? Kanın zıddı yani?
Yara kabuğu mu? Yani koyu kahverengi mi?
Öyle olsa bile kanın kurumuş hâli nasıl onun zıddı olabilir? Aslında… Ondan başkası da olamaz herhalde. Bir şeyin zıddı kendisinin olmayışıyla açıklanıyorsa, kendisiyle açıklanıyordur aslında. Kanın zıddı, yani kanın zıddı olacaksa o da kanın kurumuş hâliyle, yani yara kabuğuyla açıklansa tuhaf karşılanmaz.
Oksijenini almış damarlara gönderirken kırmızı olan kan, bir yara yüzünden dışarı fırlayıp daha çok oksijen almasıyla bir kat daha kızarır. Kendi halindeyken bir şekilde kendisine ve oksijen taşıdığı hücrelere yetmektedir işte. Oysa açık havadaki fazla oksijen her şeyi bozmuştur. Gerçi aslında suç oksijende değildir; Ne var ki kanın hayatta görmediği kadar oksijen vardır ama o onu hücrelere taşıyamayacaktır. Çünkü dışarı savrulmakta, atılmaktadır…
Eğer vücuttaki kesik çoksa vücut ölebilir. Bu ölen vücutların sayısı çoksa, bu vücutlar da insanlara aitse, bir toprağın üzerini boyayan kırmızı rengi kumaşlara yansıtıp yaptıkları bu şeylere bayrak derler.
Oysa amaç bu kanı akıtmamaksa, neden kanın zıddı değildir bayrağa yansıtılacak olan? Neden kanın dökülmesi övülür? Neden hedef önemsenmez de; olmaması gereken; olması istenmeyen bir şey yüceltilir?
İşte, bu soruların cevaplarını merak ediyordu genç adam.