Eskiden yeniye her şeye rastlayabileceğiniz bir dükkanı vardı orta yaşlarını süren, kısa boylu, uzun ve kırçıl sakallı adamın. Her cumartesi uğrayıp yeni bir şey olup olmadığına bakar, dükkanda bulunup seyretmeyi sevdiğim şeyleri seyreder, bazen de bir şeyler satın alırdım.
Dükkanın diplerinde, kalın hasırdan bir paravanın arkasında sazdan örülmüş, kapaklı bir sepetin içinde, eski bir gaz lambası durmaktaydı. Haznesi açılmayan bir lambaydı bu. İşlevsiz gibi görünüyordu. Bu lambanın içine gaz giremiyordu; ama içinden cin çıkıyordu. Lambanın sırrını çok çok az insan biliyordu. Ondan bir dilek dilemeyecek kadar kendilerine yetecek olan insanlar…
Cinle karşılıklı bir arkadaşlık kurabilecek türde insanlar…
Cinin lambaya bağlı varlığını, tıpkı bir saksı çiçeği gibi kendilerine tabi olarak görmeyecek türde insanlar…
Ben de bu insanlardan biri olmaktan son kertede mutluydum. Hem cinin arkadaşlığı hoşuma gidiyordu hem de cinin ölümsüz yaşamında fark yaratmaktan gurur duyuyordum.
Üstelik o zaten milyonlarca ufacık ölümlü hayatı etkilemişti ve buna devam ediyordu.