Bisikletini sürerken sol elinde telefonunu tutuyordu. Beklediği bir insandan, beklemediği bir mesaj gelmişti çünkü. Yani normalde bisiklet sürerken telefon kullanmayı sevmezdi. Kurallara aykırı olduğu için değil, rüzgarla, özgürlük hissiyle arasına kimsenin ya da hiçbir şeyin girmesini istemediğindendi.
Ona mesaj gönderen kişiden tam on yedi yıl haber almamıştı. Tam on yedi yıl beklemişti. Beklemekle kalmamıştı ama gelmek ya da bulunmak istemeyen birisini aramak boşunaydı. Bunu iyi bilirdi. Kendisi de bulunmaya çalışılan ama sadece daraltılan kişi olmuştu birkaç kez. Onun için bunun ne kadar bunaltan ve üzerine giden şahıstan iyice soğutan bir şey olduğunu biliyordu.
Sonunda yazmıştı ama. Her şeyi unutamasa da onunla tekrar devam etmeyi deneyebilirdi. Bunun için can attığını neden inkar etsindi ki?
On yedi yıl… sadece geçmişti ve geçmişti. Yani önemli değildi. Artık…
Mesajda;
“Dün rüyamda seni gördüm,” yazılıydı.
“Selam” yazmak yerine bir gülümseme emojisi kondurmuştu mesajın başına.
Hiçbir şey olmamış gibi.
“Nasıldı?” yazıverdi cevap olarak.
“Ölüyordun… Veda etmek istedim.”
“Rüyanda mı?”
“Hayır, mesajımda.”
“Yüzüme karşı veda et bari.”
“Ne fark edecek ki?”
“Veda etmesen ne fark edecekti? Zaten görüşmüyorduk.”
“Ben vedamı şimdi ettim.”
İkisi de noktalama işaretlerine dikkat eden insanlardı. Belki de bunun için, mesajı yazarken fazla dikkatli davranıyor olsa gerekti. Bisikletini sürdüğünü bile unutacak kadar. Ya da; sadece on yedi yıldan sonra yazıyla da olsa, saçma sapan bir sebeple de olsa ondan haber aldığından…
Onun için, bir arabanın altında kaldığında; son yaptığı şey yazıyı göndermektense, cümle sonuna nokta koymaktı.
Diğer yandan, Mesajına bir cevap gelmediğinde, işinin artık bittiğini, içinin ferahlayabileceğini anladı, tam on yedi yıldır bekleten zat.
Telefonunu masaya bıraktı ve emmekte olduğu lolipopu dişleriyle parçaladı. Bunda çocukluğunda aldığı lolipoplarda olduğu gibi sakız yoktu.
Her şeyle birlikte telefon da parçalandığından, o son mesaj da parçalanmıştı. Önemi de yoktu zaten.