En işlek, en modern caddenin kenarında, hasır sandalyesinde oturup dört meyve kasasını birbirlerine ikişer ikişer yan yana ve üst üste birleştirerek hem geniş hem yüksek olan bir masanın üzerine malzemelerini koymak suretiyle fal bakan bir kadın durmaktaydı. Kadının yerini söylemeyeceğim size. Gördüğünüzde anlarsınız kimden bahsettiğimi. Çünkü normal bir fal bakma tarzı yoktu. Fülfül denen bir baharatı, tıpkı Türk kahvesi gibi cezvede, artık kahve makinesinde, pişirerek insanlara içiriyordu. Zehir gibi oluyordu bu içecek. İnsanlar yakındığında da; “Geleceğin her zaman bir bedeli vardır,” diyordu. “Geleceği öğrenmenin de; yaşamanın da…” Kadını gördüğü ilk anda, onun böylesine işlek bir yerde bulunmak için kimlere rüşvet …