“Sus…” “Ama…” “Sus dedim.” “…” Keşke o zamanlar susmasaydı. Ne zaman, kim, nerede, ne derse yapar, uyardı. Bundan bir şikayeti yoktu. Ona kolay geliyordu çünkü. Bir zayıf noktası da yoktu. İnandığı bir şey. İnanmış göründüğü şeyler, başkalarından, yanındaki en çok konuşan kişi olurdu bu genelde, duyduğu şeylerin seslendirilmesinden ibaretti. Sevdiği şeyler de öyleydi. Hep bildik, sevilmesi kolay şeyleri severdi. Yağmurdan sonraki toprağın kokusu, denizin sesi, bir gül yaprağının dokusu, çikolata, havayi fişekler… İnsanları, söylediklerini tekrarlamak için dinler, onları tekrarlamak için konuşurdu. İsminin bir önemi yoktu. Ona “Çok eksi bir” ya da “çok artı bir’ diyebilirdiniz. Eksinin ya da artının varlığı …