Kitapları almıştım. Üç imzalı kitap. Dünyanın parasını vermiştim bunlara. Bir sürü, bir sürü para…
Oysa içeriklerini biliyordum. Alacağımı çoktan almıştım onlardan. Zaten bunları kendime almıyordum. Bir arkadaşım için sipariş olarak alıyordum sadece. Verdiğim para da bana ait değildi hem. Ben böyle şeylere bir kuruş vermezdim. Arkadaşım satıcıyla anlaşmış, almak da bana düşmüştü. Yazarının imzasını taşımak dışında hiçbir önemi olmayan üç kitabın yerine bir düzine kitap alabilecekken…
Altı bile çizili değildi bunların. Sadece yazarı imzalamıştı. İmzalarken yazdığı isimleri tanımıyorlardır bile belki. İmzalaması için önüne sürülmüştür ve onlar da…
Ben de kitap imzalamıştım ve saçma bulmuştum bu işi. İmzalamam gerektiği için imzalamış olmam saçmalık olsa bile, bunu yapmak beni mutsuz etmese de; anlamlı bir şey yaptığımı hissettirmemişti.
Onları yazmakla, yazdığım her harfle imzalamamış mıydım sanki?
Oysa bu yazarların cevapladığı soruları yanıtlayışları kayda alınsaydı, o parayı verebilirdim belki.
Şimdiki haliyle tamamen şekilsel bir şeye verilmiyor muydu bunca para? Bu kitapların altı çizilmiş olsaydı da para verirdim. Bu kadar olmasa da… Onun nedeni de; düşünce akışı hakkında fikrim olurdu başka bir insanın. Yazarın bu kitapları yazarken tuttuğu notlara… Bu paranın iki katı verilirdi belki…
Hatta onu bile bir yerden kopyalamanın bir yolunu bulsaydım vermezdim; çünkü benim için asıl önemli olan her zaman içerikti.