20.11.2018

Birinin haberi olmadan onu sevmek… Tuhaf, olmaması gereken bir şey yapmak gibi. Sanki arkasından konuşmak, sanki gizlice telefonlarını dinlemek, sanki… Ne bileyim işte, hakkına girmek gibi bir şey… Habersiz sevmek, iftirayla bir sanki. Yapmadığı bir şeyi yapmış olduğunu söylemektir ya iftira etmek… İşte habersiz sevmek de … sanki öyle bir şey. Yapmadığı bir şey için sevmek birisini. Olmadığı bir kişiymiş gibi yaparak… Ah William… Dediğin ne kadar doğru. Hoşumuza giden bedenlere hayal ettiğimiz ruhlar giydirmektir habersiz sevmek. O bedenin ruhunu hiçe sayarak belki de. Anlamaya bile çalışmayarak… Tabii çalışmayarak; çünkü sen sevginden bahsetmemişsen, aslında ona hiç yaklaşmamış, onu hiç anlamaya …

Okumaya Devam Et

28.10.2018

Edebiyat öğretmenimiz rahat adamdı. Bizi eski sözcüklerle çok fazla zorlamaz; “Ne demiş bilmem hangi şair,” gibilerinden, uzun uzun beyit ya da dörtlükleri sıralayıp kafamızı şişirmezdi. O “Edebiyat” sözcüğünün kökünün dahi edebiyatı daralttığını söylerdi. Onun yerine ‘yazın’ demek istemese de; öyle demek zorunda kaldığını söylerdi. ‘yazın’ dediğinde öz Türkçeciymiş gibi yaptığını düşünürdü; ama ‘edebiyat’ sözcüğünden hiç hazzetmediği için bunu göze almıştı. Öz Türkçecilerin de abarttığını savunurdu. Her şeyi ölçüsünde severdi o. Eskiyi abartmamamızı, eskinin bizim mirasımız olduğunu sanıp; bilinmezliğin, kalıpların ve yabancılaşmanın içinde yuvarlanmamamızı öğütlerdi. Bunun aksini de yapmamamızı söyler, eskinin güzelliğini tamamen atmanın cinayet olduğunu düşünürdü. Eski sözcükler hakkında bizimle …

Okumaya Devam Et