24.04.2019

Gece üç sularında uyanmış, bir daha uyuyamamıştı. Odasındaki piyanonun kapağını açmadan önce kapağın üzerinde bulunan küçük kedi heykelini aldı. Her defasında böyle yapardı. Bir tür başlama seremonisiydi. Sanki bu kedi heykelinden izin istiyordu piyanoyu çalmak için. Tıpkı şamanlar gibi, rahatsız ettiği için özür diliyor, heykelin varlığından duyduğu mutluluğu belirtiyor, avlanacağı topraklara girmeyi diliyordu sessizce. Heykeli, tam karşısındaki çıkıntıya yerleştirdi. Aslında orada kalabilirdi; ama onun yeri piyanonun üstüydü. İkisi de biliyordu bunu… Evet, avlanacaktı. Silahları notalar, zırhı esler olacaktı. boşluğu avlayacaktı. Boşluğu ve sessizliği… O kedi heykeli ise onun ruh hayvanı gibiydi. Heykelin bir ruhu olduğuna artık mantığı dahi inanır olmuştu. …

Okumaya Devam Et

07.04.2018

Piyanonun tuşlarına yumuşaklıkla, hayatında hiçbir şeyde olmadığı kadar yumuşakça basıyordu. Sanki hangi tuşa ne zaman basacağını daha bir ceninken biliyordu. Çaldığı şey hiçbir tarza benzemiyordu. Hayat… Onu dinleyen hayatı notalara döktüğünü düşünürdü. Bir piyanodan çıkacağı asla düşünülmeyecek kadar farklı tınıları bir piyanodan, gergin teller ve tokmaklardan müteşekkil mekanik bir araçtan nasıl olup da çıkardığı başlı başına bir muammaydı. Bir sabah, piyanonun kapağını açtığında, tuşların kırılmış olduğunu gördü. O da başka, her zaman yanında bulundurabileceği bir müzik aleti, mesela bir ağız mızıkası öğrenmeye başlamayı düşündü.

Okumaya Devam Et