10.11.2017

Arabasını park ettikten sonra derin bir nefes alabildi. Yorulmuştu. Suyunu çıkartmıştı patronu. Nefret ediyordu! İşinden, iş arkadaşlarından, ev-iş arası gittiği yoldan… Her şeyden nefret ediyordu. Tek sevdiği şey, hayatını yaşanabilir kılan tek şey dokuduğu halılardı. Küçük bir tezgahta dokurdu onları. Çeşit çeşit iplikten, çeşit çeşit resimler dokurdu. Üç boyutlu olurdu desenler. Çıkarıp almak isterdi halılara bakan herkes. Gerçi pek kimseye göstermezdi onları. Satmamıştı da hiçbirini. Sadece birisini birisine hediye etmişti. Aşık olduğu insana.
Oysa o, eline alıp sıradan bir gülüşle kabul ettikten başka hiçbir tepki vermemişti. Gerçi ne beklediğini de bilmiyordu ya…O halıya tüm düşlerini döktüğünü nereden bilecekti ki? O söylememişti… Ama görmeliydi… Onun düşlerini göremeyecekse ona aşık olmasının ne anlamı olabilirdi ki? Nihayetsiz bir çabadan başka…Düşlerini görmeyen insanlarla doluydu çevresi. Birisine daha ihtiyacı yoktu.
Arabadan inip bagajını açtı. Tüm halıları durmaktaydı bagajda. Hepsini sırtlayıp boş bir binaya girdi. Bir AVM olacaktı. Ertesi gün açılacaktı. Güvenlik yerinin önüne, tam girişe tüm halılarını sermeye başladı ve işini bitirdikten sonra, arabasını şehrin dışına sürdü. Nereye gideceğini bilmeden…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir