Kalabalık bir caddeyle hep tenha kalan çıkmaz bir sokağın kesişiminde açardı tezgahını. Kırk yıldır haddi hesabı olmayan değişiklikler olmasına rağmen hiç değişmemişti o çıkmaz sokak. O da kırk yıldır bir gün bile orayı boş bırakmamıştı. Hiçbir zabıta da ona ilişmemişti kırk yıl boyunca. O çıkmaz sokağa hep kazara girerdi insanlar. Onu gördüklerinde yanlış yola saptıklarına şükrederlerdi. Onun sattığı şeyi hiç kimse satmazdı çünkü.
Deliksiz bir boru satardı. Ahşap bir boru. Hiçbir müzik aletine benzemezdi bu boru. İki ucunda da iki ayrı metal vardı. Bir ucunda altın, diğerinde gümüş…Mutlu olduğunuzda altın uca, hüzünlendiğinizde de gümüş uca üflediğinizde size ait olan şarkıyı çalan bir boru…İlk üflemenizde dahi bir şeyler çalardı. Her üflediğinizde de değişebilirdi melodi, yıllar sonra da. Bu sizin ruhunuzdaki değişimlere bağlı bir şeydi. Bir nevi ruhun işitsel aynasıydı bu çalgı. Aynadaki yansıma da çalgıdan duyulabilen müziklerdi.
Bu çalgıları nereden getirirdi, kimse bilmezdi. Bir kere üflediğinde, başka kimse için çalışmazlardı. Yani tek koşul o sokağa kazayla girmek ve o çalgıları almaya karar vermekti. Başkasına öneren birisi yolu doğru tarif edemezdi. Kişinin o yolu kendisi bulması gerekirdi. Zaten oraya bir giren bir daha girememişti hiç. Bir kişi hariç…Bir tinerci… Onun arkadaşıydı. Oranın gediklisiydi o da. Tiner aldığında çekmek için giderdi oraya. Çekip sızardı… birbirlerine ilişmezlerdi. Çalgılardan almayı hiç denememişti tinerci. Belki alsaydı…O gün, tinerci tezgahtan bir tane aşırdı. Onun görmediğini sanmıştı. Oysa ses çıkarmamıştı. Gümüş uca üflediğinde yavaş yavaş köpürmeye başladı. Sanki tinerden temizleniyordu. Arınıyordu vücudu. Bir daha üfledi. Köpükler arttı. Bir daha… Bir daha…Köpüklerden görünmez olmuştu artık.
Neden sonra, her şey durulduğunda, gencecik bir adam ortaya çıkmıştı. Bu muydu tinerci! Gören inanamazdı.
Ardından çalgıyı kaldırıma öylece atmış, gidip bir yerden tiner almış, oraya gerisin geri gidip tineri çekmiş ve sızmadan önce altın uca üflemişti.
İşte o an bir gong çalmış, ve tinerci mutlulukla ölmüştü.
Tam istediği gibi…