Barış Kebapçısı…
Dükkanıma girdiğinizde, mis gibi kuyruk yağı kokusuyla selamlarız burnunuzu. Genel olarak sizi selamlayansa çoğunluk Selçuk’tur sağ olsun. Kendisi garsonumuzdur. Nazmi ve Rıdvan da garsonlarımızdır. En eli çabuk olan Rıdvan, en sakarları Nazmi, en güler yüzlüleri de Selçuk’tur.
Aşçı da bendeniz. Adım da Yusuf. Aynı zamanda bu dükkanın sahibi olurum. Ha, kasada da Servet durur. Servet güvenilir çocuktur, oğlumdur.
Peki bu dükkanın adı neden Barış’tır bilir misiniz? Barışın asla olmayacağını bilirim. Onun için barış istediğimden dükkana Barış ismini koymuş değilim. Ne de olsa bu dünyada geçerli tek şey savaş olacak hep.
Oğullarımdan birisinin adı falan da değil; ya da sevdiğim birisinin…
Yok, hiçbiri değil…
Bu dükkanda binbir çeşit etin birbiriyle barış yapmasıdır amacım. Onun için dükkanın adı Barış’tır. Buraya girip masaya oturduğunuzda, yemek listesinde bildiğiniz kebap isimlerini aramayın sakın, bulamazsınız.
Zaten bir isim de bulamazsınız. Sadece hangi etleri bir araya getirdiğimi bildiren tariflerdir bulacağınız. Ve numaralar, kolaycacık söylemek için.
Balıkla eti birleştirip aynı yemekte de bulursunuz benim dükkanımda, et sevmeyen birisinin bile denediğinde sevebileceği hafiflikteki yemekleri de…
Manzaramız da güzeldir ha… Bir yanı denize bakar, diğer yanı dağa… Diğer iki yanı da sokaklara…
Birisinde evler vardır kendi hallerinde, diğerinde de bir okul, çocukları devamlı bahçede.
Çay kahve de devamlı hazırdır ikram için. Kolonyamız da vardır misafire verecek yemekten sonra. Öyle pahalı da değildir yemeklerim. Yalnız, yemeklerime tuhaf denilmesine çok küserim.