Telefonun sesi, koskocaman evde yankılandı. Pahalı bir telefon olduğunu belli etmek ister gibi tok bir sesi vardı. Telefonun çaldığını haber vermiyor, beyan ediyordu. Gidip telefonu açtı. ‘Alo,’ bile demeden; birkaç saniye durduktan sonra, ‘tamam…’ demekle yetinip telefonu ağır hareketlerle kapattı. Salonun karşısındaki mutfağa gidip; suyun diğer çeşmelerin borularından çok daha geniş bir oluktan aktığı musluğu açtı ve özgürce akan suyu bir süre izledi. Gittiği yerde böyle özgürce akan bir suyu bulamayacaktı. Sonra musluğu kapatıp; salona, yanmakta olan şöminenin önüne yürüdü. Gittiği yerle belki de tek ortak nokta bu şömineydi. Ortak noktaya en yakın şey… Yani, gittiği yerdeki taştan ocağın, tencerelerin, …