08.02.2020

Evden başımı uzatır uzatmaz, daha ayağımı atar atmaz gelmişti o meşhur soru. “Nereye?” Yan komşumdu… “Hiiiç” Klasik cevabım. Her şeye uyardı bu mübarek “hiiç.” Sağ olsun. Bu kelime sayesinde kaç kemik kırılmaktan kurtuldu bilemezsiniz. Yani sözün gelişi söylüyorum. Yoksa kemik kıramayacak kadar zayıftır yumruklarım. Öte yandan sevgili dostum “Hiiç” pasif direnişimde en gözde silahtarım ve silahım oluverdi. Yumruklarıma güvenmesem de; ona sonsuz güvenmekteydim. “İyi bakalım, sana iyi gezmeler.” Sana ne arkadaş! Hem gezmekte olduğumu nereden çıkarıyorsun anlamadım. Haa, kesin ağzımdan laf almaya çalışıyor bu. “Gezmeye gitmiyorum ki, bir arkadaşın…” gibi bir şeyler mi duymak istiyor anlamadım. Bozmadım sevgili kurnaz komşumu, …

Okumaya Devam Et

21.08.2018

Sahilde, kayalıkların arasında ateş başında şarap içerdi her gece. Altmışlarında olmasına karşın, otuz beşinde görünürdü. Soranlara, bunun nedeninin kenevir tohumu ve yağı olduğunu söylerdi. Bir şarapçı değildi. Yaşlı bir serseriydi. Bir evsiz falan değildi ama. Sadece bina içlerini pek sevmez, bazen yatmak için kullanırdı evini. Bir de değerli eşyalarını saklamak için. O çok değerli vaktini geçirmek için değil. Asla değil… Evinin içinde bir odayı kenevirlerine ayırmıştı. Sadece kendisi için… Özel izni vardı ve bu izni rüşvetle almıştı. Kendisinden başka arkadaşı olmadığından ve herhangi birisiyle arkadaş olmak, hatta öylesine yarenlik etmek dahi istemediğinden kimseyle paylaşmamıştı mahsulünü. Kimseye bir avuç tohum ya …

Okumaya Devam Et