08.02.2020

Evden başımı uzatır uzatmaz, daha ayağımı atar atmaz gelmişti o meşhur soru. “Nereye?” Yan komşumdu… “Hiiiç” Klasik cevabım. Her şeye uyardı bu mübarek “hiiç.” Sağ olsun. Bu kelime sayesinde kaç kemik kırılmaktan kurtuldu bilemezsiniz. Yani sözün gelişi söylüyorum. Yoksa kemik kıramayacak kadar zayıftır yumruklarım. Öte yandan sevgili dostum “Hiiç” pasif direnişimde en gözde silahtarım ve silahım oluverdi. Yumruklarıma güvenmesem de; ona sonsuz güvenmekteydim. “İyi bakalım, sana iyi gezmeler.” Sana ne arkadaş! Hem gezmekte olduğumu nereden çıkarıyorsun anlamadım. Haa, kesin ağzımdan laf almaya çalışıyor bu. “Gezmeye gitmiyorum ki, bir arkadaşın…” gibi bir şeyler mi duymak istiyor anlamadım. Bozmadım sevgili kurnaz komşumu, …

Okumaya Devam Et

19.05.2019

Daktilomdan yayılan makine yağı kokusunu özlemiştim. Zilinin çınlamasını ve tuşların sesini de. Özellikle boşluk tuşununkini… Şimdi, onunla bir attan bahsediyordum kâğıdlara. O kağıtlar da kim bilir hangi gözlere bahsedecekti aynı attan. Sigaramı bir müsvedde kağıdının üzerine söndürdüm. Kâğıt tutuşmadı. Sadece küçük bir delik… Artık kâğıtlar bile tutuşmuyordu. Artık hiç kimse hiçbir şeyden etkilenmiyordu.

Okumaya Devam Et

04.04.2019

Öfkeliydim. Psikoloğum, öfkenin sadece bir sonuç olduğunu; onun altında yatan duyguyu bulmam gerektiğini söyledi. Ona da öfkelenip gitmekten vazgeçtim. Hayatım boyunca öfkeli kalacağımı biliyordum. Belki de öfkelenmek hoşuma gidiyordu. Yaşadığımın farkına varıyordum… Diğer yandan da tükeniyordum. Hoş, kim tükenmiyordu ki… Herkes, hepimiz, bir şekilde ölüyorduk. Sigara gibiydi öfke. Tek farkla, o beyinden tüketmeye başlıyordu bedenimi. Ben öfke tiryakisiydim, öteki, hüzün, diğeri sigara, beriki de alkol… Bir şeylerin tiryakisiydik. Diğer türlü nasıl yaşanılırdı, bilmiyorduk. Yaşayan oluyordu gerçi de… Onlardan biri olmayacaktım, biliyordum bunu. Benim harcım değildi.

Okumaya Devam Et

20.03.2019

Fayansları silmeye devam etti. Birisi tepesinde sigara içiyordu. Bir “Kolay gelsin,” bile demeden… Hep böyleydi bu insanlar. Böylesine küçük bir şeyi bile esirgerlerdi diğer insanlardan. Sözde büyük insanlardı oysa. Sebili doldurması gerekiyordu. Bir çay kaşığı siyanür işlerini bitirirdi. Bu da kendi elindeydi. Ama böyle bir şeyi neden yapacaktı ki? Neden düşünüyordu? Kime yararı vardı bunun? Doğrulup; “Binada sigara içmek yasak,” demekle yetindi.

Okumaya Devam Et

10.11.2018

Aydınlık, karanlık ya da loş olmayan; ama en çok loşluk hissi barındıran bir mekandı. Yaşlı ya da genç olmayan ama bir zamanlar hem genç hem yaşlı olmuş olan adam, mutsuzdu. İçi acımasına rağmen sakinliğini yitirmemeye, olanları ve olacakları seyretmeye devam etmeye çalışıyordu. Her şeyden azade olması gereken bir yerdeydi yaşsız adam. Ne var ki, bunu yapıp unutmaya içi elvermiyor; biteviye seyrediyordu. Kendisine uzaktan baksa ve biraz düşünse, müdahale edemeyeceği bir şeyi seyretmesinin anlamsızlığını o da taktir eder, her şeyi boş verirdi. Ya da en azından seyretmek yerine başka bir şey yapmayı, devam etmeyi tercih ederdi. Bildiği herkes öyle yapmıştı çünkü. …

Okumaya Devam Et

08.08.2018

Hiç kimse onun gibi yemek yapamazdı. Bu kadar iddialı bir cümle sarf etmemin nedeni, yemeği onun kadar ciddiye alan birisinin varlığına inanmayışımdı. Aslında bazen ona bile inanamıyordum. Yemek yapmayı öylesine ciddiye alırdı ki, bir şey doğrarken tahta ve plastik gibi lifli ya da zarar verici partikülleri olan malzemeler değil de obsidyen gibi taşlardan plakalar kullanırdı mesela. Kullanacağı blenderların ya da çok amaçlı mutfak robotlarının uçlarını kendi yapar, yaptığı malzemeleri çok iyi seçerdi. Yapacağı her yemeğe özel uçları kullanırdı. Bunu bile önemserdi. Nihayetinde her uç, her zaman yıkandığından buna gerek olmaz diye düşünebilirdi. Hatta böyle düşünmesi en uygun olanıydı çünkü bu …

Okumaya Devam Et

11.05.2018

Beklemek rahattı. Yapman gereken şey beklemekti sadece. Sabretmenin zor olduğunu söylerdi insanlar. Oysa sabretmek basitti. Beklerken başka şey de yapabilirdi insan. Mesela çalışırdı, para falan biriktirirdi, arkadaşıyla takılırdı, sigara içilirdi, kitap okunurdu, tiyatroya gidilirdi, yemek yenirdi… Bunları yaparken akla beklediği şeyin gelmesi kimsenin suçu olmazdı. Oysa yetişmeye çalışan insan daima hareketli olurdu. Öyle olmak zorundaydı çünkü. Yetişmeye çalışanın aklı onu bekleyende olmalıydı. Aksi taktirde niye yetişmeye çalışsındı ki? Eğer öyle olmazsa, bekleyenin işi zordu. Bekleyen ve yetişmeye çalışanın devinip durduğu yerdi dünya. Çoğunlukla birbirlerinden vazgeçtikleri…

Okumaya Devam Et

28.04.2018

Saatine baktı ve onu yaslanmakta olduğu köprünün korkuluklarından attı. Pahalı bir saatti. Sonra, bir tasarım dükkanından aldığı şapkasını çıkardı ve onu da saatine eşlik etmesi için korkuluktan yolladı. Fazlasıyla pahalı, yılan derisinden yapılmış kemerini de… Ardından ceketini çıkartıp ceplerini kontrol etti. Bir sakız falı… Kağıdı açıp bir daha okudu. Belki de ilk kez okuyordu, anımsayamadı. Onu da denize attı. Elini cebine bir daha daldırdı ve yumruğunun içindeki bir kolye ucuyla çıkarttı. Bir fil şeklindeydi. Önce atmaya kıyamadı; ama şöyle bir kendisini sarstıktan sonra son gücüyle fırlattı onu da. Diğer cebine geçmişti. Bu kez bir çakmak ve bir sigara tabakası çıkarttı. …

Okumaya Devam Et

09.04.2018

Gümüş çakmağıyla sigarasını yakıp derin bir nefes çekti. Bir sigarayı gümüş bir çakmakla yakmak gösterişten başka bir şey değildi, biliyordu ama içinde bulunduğu ortam böyle bir şey yapmasını bekliyordu ondan. Gümüş çakmaklar, hızlı arabalar, jilet gibi, pahalı takım elbiseleri, şişeleri kokularından güzel ve elbette pahalı parfümler… Böyle bir insan olmak hiç de zor değildi; ama komikti. Eskiden, gençken nasıl da paspal giyinirdi. Sarma sigaralar, restoran artığı yemekler, ucuz; köpek öldüren şarabı, çoğunlukla bira… Ne olmuştu da böyle biri haline gelmişti? Eskiden de parası vardı ama umursamaz olmayı tercih etmişti. Azla yetinmişti. Serseri olmak istemiş, babasının parasını tepmişti. Sonra babasının parasını …

Okumaya Devam Et