Evden başımı uzatır uzatmaz, daha ayağımı atar atmaz gelmişti o meşhur soru. “Nereye?” Yan komşumdu… “Hiiiç” Klasik cevabım. Her şeye uyardı bu mübarek “hiiç.” Sağ olsun. Bu kelime sayesinde kaç kemik kırılmaktan kurtuldu bilemezsiniz. Yani sözün gelişi söylüyorum. Yoksa kemik kıramayacak kadar zayıftır yumruklarım. Öte yandan sevgili dostum “Hiiç” pasif direnişimde en gözde silahtarım ve silahım oluverdi. Yumruklarıma güvenmesem de; ona sonsuz güvenmekteydim. “İyi bakalım, sana iyi gezmeler.” Sana ne arkadaş! Hem gezmekte olduğumu nereden çıkarıyorsun anlamadım. Haa, kesin ağzımdan laf almaya çalışıyor bu. “Gezmeye gitmiyorum ki, bir arkadaşın…” gibi bir şeyler mi duymak istiyor anlamadım. Bozmadım sevgili kurnaz komşumu, …
Etiket: çay
10.01.2019
“Attığın her adımda ufuk çizgin bir adım uzar ve sen, gitmen gereken yolun asla tükenmeyeceğini düşünürsün. Onun için yavrum, ufuk çizgisine bakanlar daim bir yorgunluğa mahkum etmişlerdir kendilerini. Sanki baktıkları yere kadar yürümektedir her bakışlarında. İşte o hayali yürüyüşler yormuştur onları…” İşte böyle demişti bir gün dedem birasını yudumlarken. Yok, alkolik bir adam değildi rahmetli. O gün bir şey olmuş olmalıydı bizlere söylemediği. O günden başka hiçbir gün bira içtiğini görmemiştim çünkü. Kendisi de o ezeli yorgun olanlardandı. Zaten onun için bu denli tanıyordu onları. Bunları söyledikten sonra, küçük kardeşimi ayaklarının dibinden alarak kucağına oturtuvermişti. Bir sıcaklık, bir can… aradığı …
10.12.2018
Doğuştan gelme bir yeteneğim vardı. Kendimi bildim bileli farkında olduğum… İnsanları gördüğüm ya da onlarla telefonla dahi olsa konuştuğum an, en çok yoğunlaştıkları şeyi bilirdim. Çoğunun benzer olduğunu düşünürsünüz. Ne var ki durum öyle değildi işte. Belki tematik olarak benzerdi; ama değişik yoğunluklarda ve farklı biçimlerdeydi yoğunlaştıkları şeyler. Bir kafede garsondum önceleri. Sıkı çalışıp o kafeyi devraldım ve devralır almaz ismini değiştirdim. ‘Mastar’ Adım Tarık’tı ve yanımdaki çalışanlardan birisinin ismi Mazhar olduğundan herkes otomatik olarak Mazhar’ın -mas’ı ile Tarık’ın -Tar’ını birleştirerek oluşturduğumu düşünmüştü bu ismi. Oysa Mazhar’dı. İlk hecesinin son harfi -z idi. Belki de benim bu konuda bilgisiz olduğumu …
05.10.2018
Her gece, her gece, onun bana vermiş olduğu semavere odun atar, onu yakar ve çay yapardım. Sıradan bir semaver değildi. Maneviyatı olduğu, bana onun tarafından verildiği için değil; gerçekten sıradan değildi. Kaynarken suyu girdaplanır, busbulanık olurdu. Çay olduğunda, demlenirken; suyun yüzeyi düzleşirdi. Çayın demlendiğini yüzeyinin pürüzsüz oluşundan anlardım. Ha, semaverin her yeri saydamdı; ama camdan yapılmamıştı. Yapıldığı şey bilinmedik, görülmedikti. Suyun ve çayın yüzeyi pürüzsüz olduğunda, bir şeyler görmeye başlardım. Herhangi bir yerdeki, herhangi insanların hayatlarına dalardım. İnsanları, hayvanları, yolun kenarındaki ağacı görür, konuşmalarına, havlamaları, miyavlamaları, ötüşmeleri, cırlamalarına, hışırdamalarına tanık olurdum onların. Sonra da içerdim… Yıldızlardan başka yoldaşlarım olmazdı önce. …
28.08.2018
Birazdan okuyacağınız iki kelime ile ilgili tüm düşündüklerinizi, önyargılarınızı bir kenara bırakın ve beni, benim düşüncelerimi özümsemeyi deneyin. Haydi rastgele… Kelimeler: Kütüphane; namı diğer kitapların bulunduğu bina ve kıraathane, yani asıl anlamı okuma odası olan; ama en iyi ihtimalle gazete ve dergi okunan kahveden , en iyi ihtimalle çay içmekten başka bir şey yapmayan insanlarla dolu yerlerden bahseden… Peki bunların hangisi daha saygın? Hangisinde olmak isterdiniz yani? Ben, okuma odasında diğer insanlarla birlikte bulunup; kitap odasını depo olarak kullanırdım. Okuma odalarının; yani doğru anlamı ve çağrışımıyla kıraathanelerin içine bir de tartışma bölümü inşa ederdim. Hatta o bölüme “Hasbihalhane” adı verir, …
04.08.2018
Her gün, Kadıköy’deki bir restorana gidip ince belli bir bardakta zahter çayı içerdim. Dağ kekiğine zahter denirmiş, restoranın sahibinden öğrenmiştim. Kekiğin sindirime iyi geldiğini de söylemişti ama ben bunun için içmiyordum onu. Bana yabani şeyleri düşündüren hayatımdaki tek şey, hayatımda beni özgür ve sorumsuz hissettiren tek şey olduğu için… Ha, bir de; şu Türk filmlerindeki Yumurcak’a benzeyen, mahallemizdeki çocuklardan birisi… Onunla ettiğimiz iki çift laf da bana bu şekilde hissettiriyordu. o kadar teklifsiz, o kadar rahat, o kadar samimi bir çocuktu ki… İşte hayatımı değiştiren o kararı, bir gün, onunla konuştuğumuz iki çift laftan sonra almıştım. Köyünden bahsediyordu. Çoğu zaman …
02.08.2018
Dinozor Nuro, yani namı diğer Nurullah ile üniversite hazırlıkta tanışmıştık. O yaşta apak kesilmiş saçları, hâlâ orolet içip her fırsatta tavla atması, bir de her nedense her fırsatta dinozorları yok eden göktaşından dem vurması yüzünden ona her anlamıyla dinozor derdik. Hatta çoğu zaman Dino Nuro. Tavlada mars olduğunda cankuntaran efekti gibi yapardık. “Di-no-nu-ro-di-no-nu-ro-di-no-nu-ro….” Küplere binerdi bizim Dino o zaman. Hey gidi Nuro hey… Çaydı kahveydi asla ağzına koymamıştı, koymazdı… Varsa yoksa oraletti onun için içecek namına. Ya da çok çok nadiren gazoz. Takıntılıydı. Eskiye takıntılıydı kardeşimiz. Tarih okuması hiçbirimizi şaşırtmamıştı o yüzden. Nuro’muzun elinden her türlü tamirat işi de gelirdi. …
04.12.2017
Defterini açtı ve karşısındaki adamı çizmeye başladı. Bir kafede çay içerken fark etmişti onu. Şapkasını başından çıkarmadan; ciddi ciddi kakaolu sütünü içiyordu. Bir yandan da bilgisayarında bir şeylere bakıyor, kimi zaman bir şeyler yazıyordu. Bunları yaparken yüzünde hiçbir ifade değişmiyordu. Yarı dalgın, odaklanmış, çevresiyle ilgilenmez bir havası vardı. Hayatında ilk kez bir adama bu kadar ani bir ilgi duymuştu. Kelimenin tam anlamıyla çarpılmıştı işte. Resim yapmaktan pek anlamazdı ama adamla bir daha görüşemeyeceklerine göre onu bir yerde saklama ihtiyacını duymuştu. Resim yapmakla o kadar ilgisizdi ki, toplantılarda dalgın dalgın bir çöp adam bile karaladığını hatırlamıyordu. Karakalem bir resme göre, resimle …