Canı sıkkındı. Öyle sıkkındı ki, eğer sıkıntısını içinde tutarsa kalbi, yüreği değil kalbi, ciddi ciddi patlayabilirdi. Kan basıncı yükselirdi ve hoop…
Birisiyle konuşmalıydı. Hiç kimse de yoktu çevresinde konuşabileceği. Amaçsızca yürürken bir parkta soyut bir heykele rastladı. Sfenkse benzeyen bir heykel… Vücut parçaları üçten fazla yaratıktan alınma bir sfenkse…
Heykelin önüne geldi ve konuşmaya başladı. Kendisinden, sıkıntısından, insanlardan bahsetti. Konuştukça konuşuyordu. Soluğu tıkansa, ağzı kurusa da konuşuyordu. Kimseler uğramıyordu oralara o vakitler nasılsa. Bir ayak sesi duyana kadar konuşmaya devam etti.
Ertesi gün yine gitti oraya. Yine kaldığı cümleyi tamamlayarak devam etti konuşmasına. Yine bir ayak sesi duyana kadar devam etti. Bir köpek olsa da gelen, büyü bozulmuştu ve bu da oradan uzaklaşması için yeterliydi.
Ertesi gün bir daha, ondan sonraki gün bir daha… Her gün aynı saatlerde gitti oraya.
Öyle bir zaman geldi ki, artık sıkıntılarından değil, tasarılarından bahsetmeye başladı. Sıkıntılarının çözüm yollarını buluyor ve onları anlattıktan sonra çözüyordu. Sonra sonra, yepyeni başka tasarılarını anlatmaya…