“Bildiğiniz gibi, maddenin üç hali vardır, peki bunlar nelerdir?” … “yok mu cevaplayan?” … “Yok mu ya? Bu kadar basit şeyi bilmiyor musunuz? Puuu! Yazıklar olsun size!” Biliyorduk… Elbette biliyorduk. Dahası, o da bildiğimizi biliyordu. Bir şekilde tepkimizi göstermenin yoluydu sorularına cevap vermemek. Arkadaşımızın hakkını aramanın yolu… “Bu soruyu bilene benden koskoca bir yüz. Bir sonraki sınavına girmesine gerek kalmayacak.” İşte, şimdi sınanacaktı kendimize olan saygımız. Arkadaşımıza verdiğimiz değer değil… … “Eğer bu soruya cevap verirseniz, karne notunuz tam yazılacak. Diğer notlarınız ne kadar düşük olursa olsun… İşte defter… Herkesin gözü önünde yazacağım hem de!” Zavallı adam… Bir ayak tapırtısı… …
Etiket: uç
03.10.2018
Üç boyutlu olduğu bile belli olmayan, salyangoz izine benzeyen mürekkeple yazan bir kalemle yaratıyordu her şeyi, otuzuna bile gelmemiş olan kadın. Tevekkeli değil, kalem de salyangoz kabuğundan yapılmaydı. Elinde kalem, her yere, o mürekkepten küçük izler bırakıyordu. Belli belirsiz sezilen; tek farkı, hiçbir yağmurda silinmeyecek olan izler… Bu kalemle bir araç çizmekteydi yavaş yavaş. Her bir çizgisini bir günde çizmek zorunda hissediyordu kendisini. Bir tek hata bile yapmaktan deli gibi korkuyordu. Her yere gitmek istiyordu bu araçla. Mesela Mars’a… Uzaya gitmek için yapmamıştı gerçi onu ama gidebilecek olmak istemesi doğal değil miydi? Hem de yapabilecek güçteyse ki o öyleydi. Bir …
09.07.2018
Dişleri fırçalamamaktan değil, gülmemekten sararmıştı. Tertemizdi çünkü. Sigara falan içmezdi. Çayı bile kırk yılda bir, dost sohbetinde ya da ailesiyle içerdi. İçki falan zaten içmezdi. En çok su içerdi. Yeşillik ve balıktan başka bir şey de yediği vaki değildi. Örnek bir hayat yaşardı; lakin gülmezdi. Mutlu olmazdı ya da üzülmezdi. Yaşardı işte. Ölçüyle yaşardı. Bir ölçek uyku, iki ölçek besin, iki buçuk ölçek hareket, üç ölçek iş… Yarım ölçek de dost sohbeti işte… Hayatı bunlardan ibaretti ve kazayla başka bir şey girerse her şeyi hesapladığı beheri kesin alarm verirdi. Peki böyle bir insanın nasıl olurdu da dostları olurdu? Bu insanlar …
06.06.2018
Keder insanın yüreğine örülen yapışkan, zift kokan bir örümcek ağıdır ve yanıcıdır. Cehennem ateşi gibi, yansa da yenilenir yürek ve bir daha, bir daha, bir daha yanar. Bu ağı ören bir örümcek yoktur ya da kendisini çok iyi gizlediği için izine bir türlü rastlanamaz. Bu ağa her şey yapışır ve sanki yapışan her şeyin ruhu alınırcasına kuruyup sarkmaya başlar yapışanlar. Artık içleri boştur ve her biri yapıştıklarında eşsiz olsa bile kuruduklarında birbirlerini tıpatıp andırırlar. o da bu ağı ören örümceği aramaya, kendi yüreğine doğru bir yolculuğa çıkmıştı. Örümceği bulduğunda öldürecek, ağı son bir defa temizleyip yüreğinin keyfini çıkartacaktı hesabına göre. …
14.05.2018
Bir uçurumun başında, elinde bir sopayla duruyordu. Rüyasında bu sopaya binip uçurumdan atlarsa uçabileceğini söylemişti. Herhangi biri değil, o söylemişti. Rüyasında da olsa, onun söylediği her şeyi dinlerdi. Elinde değildi. Ona kutup yıldızı gibi, pusulası gibi bakardı adeta. O da bunu hiç kötüye kullanmamıştı. onu hiç hayal kırıklığına uğratmamıştı. Şimdi de rüyasında bunu demişti işte ve o buna güveniyordu. Normalde kendisinin rasyonel düşünen birisi olduğunu söylerdi. Başkalarını da dinlemezdi gerçi. Belki, onlar onun rasyonel olduğunu düşünmüyordu ama ondan başka hiç kimsenin ne düşündüğünün bir önemi yoktu ve o da onun rasyonel olmadığını düşündüğüne dair bir işaret vermemişti. Demek ki o …
14.04.2018
Kanepenin üzerinde oturuyorlardı. Birbirlerinden bir insan boyu uzaktaydılar. Bir hayaletin, o hayaletin dolduracağı boşluktan ne bir milim eksik, ne de bir milim fazla bir boşluktu aralarındaki. Artık aralarında olmasa da daima düşünüldüğü için iki tarafı keskin bir kılıç gibi ruhlarını, birlikteliklerini biçiyordu boşu boşuna. Birbirlerini sevginin en gerçeğiyle sevseler de o varlık bu gerçeklikten şüphe duymalarına neden oluyordu işte. O insana ihanet falan etmemişlerdi. Sadece onun istediği olmamıştı o kadar. Yine de; onu sevdikleri için hayal kırıklığını üstlenmişlerdi hiç düşünmeden. Oysa kendi hayal kırıklığının sorumluluğunu alamayan birisi onların sevgisini hak etmemeliydi. Her şeye rağmen; onun payına yalnızlık düşüyordu ve bu …
11.11.2017
Kalabalık bir caddeyle hep tenha kalan çıkmaz bir sokağın kesişiminde açardı tezgahını. Kırk yıldır haddi hesabı olmayan değişiklikler olmasına rağmen hiç değişmemişti o çıkmaz sokak. O da kırk yıldır bir gün bile orayı boş bırakmamıştı. Hiçbir zabıta da ona ilişmemişti kırk yıl boyunca. O çıkmaz sokağa hep kazara girerdi insanlar. Onu gördüklerinde yanlış yola saptıklarına şükrederlerdi. Onun sattığı şeyi hiç kimse satmazdı çünkü. Deliksiz bir boru satardı. Ahşap bir boru. Hiçbir müzik aletine benzemezdi bu boru. İki ucunda da iki ayrı metal vardı. Bir ucunda altın, diğerinde gümüş…Mutlu olduğunuzda altın uca, hüzünlendiğinizde de gümüş uca üflediğinizde size ait olan şarkıyı …