17.01.2019

Bir sayfiye yerinin çarşısı boyunca yürümekteydi. Birkaç dükkandan, birçok tezgahtan müteşekkil küçük bir çarşı… Çarşının en ucunda, gözleme ve kek satan bir dükkan vardı. Tüm gün boyunca yüzdüğü ve çarşıya kadar epeyce uzun bir yoldan geldiği için açlıktan karnı guruldamakta, halsizlikten adımları sarsaklaşmaktaydı. Onun için de bu gözlemeci dükkan şimdilik derdinin tek dermanıydı. Dükkandan çıkanlar epey mutlu görünmekteydi. Hallerinden hoşnut birer kedi gibi… Adeta yolda uyuyabilecek denli doyup gevşemişti hepsi… Doğa üstü bir tür rahatlamışlık vardı yüzlerinde. İçeriye girdi. Tertemizdi ortalık ve harika kokuyordu. Karışık bir gözlemeyi bir bardak ayranla, ardından çikolatalı keki, bir espresso eşliğinde içti. Gevşemişti… Sanki sarhoş …

Okumaya Devam Et

20.12.2018

Halı dokumayı hiç sevmezdi ama geçimini bununla sağlamak zorundaydı. Makineyle dokunan halılardansa, zenginler onların dokuduklarını aldıkları için, bu teknoloji çağında, el tezgahıyla, halı dokuyorlardı. Hem de büyük bir gururla… Baba mesleklerini, dede mesleklerini yaptıkları içindi o saçma sapan gurur… İnsanlar onlardan bir alıp bine satarken; onlar böyle bir şey için gururlanabiliyorlardı işte. Kendisini körler ülkesinde görebilen tek kişi gibi hissediyordu. Üstelik herkes gelip gelip gözüne parmak atıyor, her defasında biraz daha körleştiriyordu onu… Yine de bir halı vardı dokumakta olduğu… Bu halıdaki deseni kendisi yarattığı için mi bilinmez, çok seviyordu . Satılmasını istemiyordu ama yapılacak bir şey de yoktu… Halının …

Okumaya Devam Et

12.05.2018

Bir alt geçidin merdivenlerinden inmiş yürürken tezgahının üzerinde bir tek radyo bulunan, eciş bücüş, yaşlı bir adam gördü. Adamdan önce gördüğü ilk şey bomboş tezgahın üzerinde öylece duran radyoydu aslında. Tezgahın üzerine serilmiş muşamba bembeyazken; üzerindeki radyo simsiyahtı. Zifiri siyah… Ardından bu tezgahın kime ait olduğunu merak edip tezgaha daha dikkatli bakıp; yaşlanmadan önce dahi eciş bücüş olduğu kuvvetle muhtemel olan adamı fark etti. Radyodan tuhaf sesler geliyordu. Cızırtı diyemeyeceğimiz ama hiçbir dile benzetemeyeceğimiz, insandan çıktığına bile emin olamayacağımız türden sesler… Biraz yaklaştı zira alt geçit epey gürültülüydü. o radyoyu satın almak istiyordu. Sesi duymaktansa daha çok bu amaç için …

Okumaya Devam Et

27.04.2018

Yağmurda şemsiye, yazın hasır şapka, genel itibariyle çakmak ve anahtarlık satardım kalabalık bir meydanda… Tabii eğer zabıtalar beni rahat bırakırsa… Her yarım saatte bir gelirlerdi ve ben, ben ve diğerleri, kaçardık onlardan. Düşmandan kaçar gibi… Bazılarımız da kavga ederlerdi; ama bir tek kişiye üç kişi saldırdığından, çoğunlukla dayak yiyen ve malını kaybeden o olurdu. Neden bizi rahat bırakmazlardı? Devletin bekası için mi? Hayır, şaka mı yapıyorsunuz! Elbette hayır… Yakaladıklarının malını alırlardı. Sonra ceza yazarlardı ve vermezlerdi mallarımızı. Ardından malları depolarda biriktirir ve açık arttırmayla satarlardı. O paraya ne olurdu, en ufak bir fikrim yoktu. Sokaklarda satıcı olmamasını istiyordu devlet. Oysa …

Okumaya Devam Et

06.12.2017

Konuşmayı sevmiyordu. Kimseyle… Belki kendi kendisine… Gülmeyi seviyordu ama. İnsanlara gülmeyi seviyordu. Sadece konuşmak gereksiz geliyordu ona. Bir gün bir dergide bir makale okumuştu. Kargalar, papağanlar, maymunlar ve filler diğer hayvanlara göre zekiydi ve bunun nedeni topluluk halinde yaşamalarıydı. Yani bu insanlar için de geçerliydi. Ne kadar iletişim kurarsan o kadar zeki olurdun, beynin o kadar çok gelişirdi. Bu kadar basitti. En azından bu araştırma ve türevleri böyle söylüyordu. Oysa o iletişim kurmayı sevmezdi. Toplumla belli bir iletişimi de yoktu. Yani en aza indirgemişti her şeyi. Peki zekası? Ona göre gayet iyi çalışan bir zihni vardı; çünkü insanları, daha doğrusu …

Okumaya Devam Et

11.11.2017

Kalabalık bir caddeyle hep tenha kalan çıkmaz bir sokağın kesişiminde açardı tezgahını. Kırk yıldır haddi hesabı olmayan değişiklikler olmasına rağmen hiç değişmemişti o çıkmaz sokak. O da kırk yıldır bir gün bile orayı boş bırakmamıştı. Hiçbir zabıta da ona ilişmemişti kırk yıl boyunca. O çıkmaz sokağa hep kazara girerdi insanlar. Onu gördüklerinde yanlış yola saptıklarına şükrederlerdi. Onun sattığı şeyi hiç kimse satmazdı çünkü. Deliksiz bir boru satardı. Ahşap bir boru. Hiçbir müzik aletine benzemezdi bu boru. İki ucunda da iki ayrı metal vardı. Bir ucunda altın, diğerinde gümüş…Mutlu olduğunuzda altın uca, hüzünlendiğinizde de gümüş uca üflediğinizde size ait olan şarkıyı …

Okumaya Devam Et