04.05.2019

Uçsuz bucaksız bir denizin üzerinde yürüyen bir çocuğun görüntüsü bir türlü gitmek bilmiyordu zihninden. Yürürken, konuşurken, yemek yerken, uyurken, tuvalete giderken… Çocuğun cinsiyeti belli olmasa da yüzü ve ayakları gayet net görünmekteydi. Ayakları uzun ve inceydi iki uçlarından, parmak ve topuklarından bir elle çekilmiş gibi. Yüzü de uzundu; ama alnı ve çenesi görece genişti. Gözleri kapalı olduğundan renkleri belli değildi. Hamileydi üstelik. Öyle sanıyordu ki, çocuğu rahmine düştüğünden itibaren başlamıştı her şey. … Bebekler doğduğunda, birisi kız birisi erkek iki bebek dünyaya getirmişti, ikisi de zihninde gördüğü bebeğe benzemiyordu. Bir kere ikisi de esmerdi. Zihnindeki çocuk bembeyazdı. Yüzlerinin benzeyip benzemeyeceğini …

Okumaya Devam Et

05.01.2019

Onu severdim; çünkü hayatı hepimizden fazla ciddiye alırdı. Bir filozof edasıyla değil, ya da bir serserinin sahte umursamazlığıyla… O hayatı ciddiye aldığını dahi göstermeyecek kadar mütevazı bir tavırla yaşardı. Gözlerindeki, sesindeki; en önemlisi davranışlarındaki incelikten anlardım. Onun gibi insanlar nadirdi ve dahası, sözgelimi bir elmas gibi değerliliklerini ıspatlayacak şekilde ışıldamıyorlardı. Daha çok, bir yonca ormanındaki dört yapraklı bir tek yoncaydı o ve onun gibi insanlar. Tüm yoncaların yapraklarını kontrol edemezdiniz, eğer otçul bir yaratıksanız umurunuzda olmazdı zaten; direkt yerdiniz. Ya da büyük bir canlıysanız basardınız. Bu normaldi, bunda kızacak bir şey yoktu. Siz bastığınızda eğilse de; sonra yine dikilip yapraklarını …

Okumaya Devam Et