12.06.2020

Yaşadıkları topraklara sahip olan devletin tüm imkânlarını kaçak olarak kullanıyorlardı. Kendilerine Kunduzi diyorlardı. Onları bir araya toplayan üç kişiden biri olan adamın lakabıydı Kunduz. Lider ve bir nevi bu topluluğun fikir babası o olduğundan onun ismi konulmuştu. Bir de kunduzların yaptıklarını tam olarak uyguladıklarından…
Bir kunduz nasıl baraj kurarsa onlar da kendilerine barınak kuruyor, tıpkı onlar gibi etraflarını kendilerine göre şekillendiriyorlardı.
Aralarında işbirliği yapmışlardı bu üçlü, topluluklarını iyi yönetebilmek için. İsimleri yoktu. Sadece lakapları vardı. Kimlikleri bile yoktu ki…
Ahmer, topluluklarındaki insanlardan sorumlu olan adamdı. İş bölümü, evlilikler, anlaşmazlıklar…
Ahmer kızıl demekti. Et rengi… Kanı, eti, duygu ve heyecanı temsil eden oydu aralarında.
Haki ise yerleşim, barınma, güzelleştirme işlerine bakardı. Toprak rengi demekti ne de olsa. Kuzgun’un sağ koluydu; ama aslında sadece işlevsel olarak öyleydi. Üçü bir bütünü oluşturuyorlardı birlikte. Yan yana geldiklerinde ve işe koyulduklarında, aralarındaki uyum sanki bir bütünün ayrı görünen parçaları olduğunu düşündürüyordu insana. Aralarında bir senkronizasyon vardı.
Topluluklarındaki insanlar da onların uzantıları gibiydi.
Aslında Haki ile Ahmer de Kuzgun’un uzantıları sayılabilirdi. Peki bunun bir devleti oluşturmaktan ne farkı vardı?
Kuzgun az mı sormuştu kendi kendisine. İşte, sorun da oydu zaten. Sadece o soruyordu bu soruyu. Kimse, ondan başka kimse, Ahmer ile Haki bile, sormadığı için böyle oluyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir