19.06.2020

Yaşlı olsam da sokaklarda yaşayan bir köpeğe göre son derece genç göründüğümü söyleyebilirim. Bunun nedeni biraz kendi seçimlerim, biraz genetik mirasım, biraz da şansım…
İnşaatta çalışanların, hamalların ve buna benzeyen teriyle hayatta kalan insanların ellerini yaladığımdan da olabilir. Yapabildiğim kadarıyla kuşları ve sağlıklı hayvanları öldürerek yaşadığımdan da…
Biliyorum, şimdi kesin soracaksınız kendi kendinize. El yalamakla, hayvan öldürmekle genç görünmenin nasıl bir ilişkisi var?
Tuz dostlarım… Cevap tuz…
İnsanlar bizleri akıllarıyla evcilleştirdiklerini zannederler. Onların ellerini yalamamız bir nevi yaltaklanmanın, sevginin gereğidir onlara göre. Bu şekilde inanmak isterler. Oysa asıl sebep tuzdur… Gerçek, sağlıklı tuz…
Bizler terlemeyiz. Kendi terimizi yalayamayız böylece. Ya el yalarız; ya da öldürdüğümüz hayvanların kanındaki tuzdan yararlanırız. Zaten bize yemek verdiklerinden, yemek ihtiyacımızı karşılasak da; tuz ihtiyacımızı da terlerini yalayarak karşılarız.
Artık pek sağlıklı terlemiyorlar insanlar. Onlar sağlıklı olmayınca bizim de sağlığımız kıyısından köşesinden bozuluyor. Onun için bir sokak köpeği olarak kendi şansımı kendim yarattığımı söylemeliyim. Çöplerden yemek pek sağlıklı değil; ama oradan yediğimi kim söyledi? Dişlerim ve patilerim tutuyor çok şükür.
Okuyan insanları dinlemek de yararlı oldu benim için. Bir sürü şey öğrendim onlardan. Bir dedikoduyu dinlemekten nefret ederim; ama yararlı olabileceğini düşündüğüm bir şey varsa hemen uzatırım kafamı oraya. Ne öğrensem, ne kadar öğrensem kârdır diye düşünürüm hep.
Bunu yapmayı da bir insandan öğrenmiştim. Küçük bir çocuktan… O da sokaklarda yaşıyordu benim gibi. Şimdi öyle değil ama. Beni de yanına alacaktı, kaçtım. Arada giderim, hasret gideririz, sonra kaçarım hamallarımın, inşaat ustalarımın yanına. Gerçi o da sağlıklı, tuzu iyi ama evi dar be… Bana göre değil, hiç değil…
Onun dinlediği şeylerden ben de çok şey öğrendim aslında; hatta unuttuğu şeyler var; ama ben hatırlıyorum onları. Unuttuğunu biliyorum çünkü bana sorardı ve ben meşrebimce hatırlatırdım.
Ben sokaktayım o evde; diye içerlediğimi sakın düşünmeyin. Ben burada mutluyum. Olabildiğimce mutluyum desem daha doğru olur gerçi ama… Benim içerlediğim şey başka.
Neden insan bu kadar iletişime kapalı be kardeşim? Neden kendileri hep yaltaklanılan tarafta olmak zorunda? Hatta neden bir yaltaklanma söz konusu ki zaten?
Bir köpek neden iletişim kurmaya değmiyor? Sadece o işte. O da artık benimle dertleşmeyi bıraktı. Aslında dar mar, birlikte olsaydık, dertleşebilseydik kalırdım ben o evde; ama evin darlığı bahane. Asıl sorun benimle iletişim kurmayı bırakması. Merhaba merhaba sadece. Çünkü artık sağ esen, bana ihtiyacı yok.
Ne yapalım… İyi olsun da…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir