15.03.2020

Kestaneleri çiğ yemeyi seviyor. Pişmiş kestanelerden sanki ruhları uçup gidiyormuş gibi hissediyor. Tatları kaçmış, yapaylaşmış gibi. Sanki yapmacık bir sıcaklıktan başka bir şey olmayan bir tür huzura benzeyen; ama ilgisi olmayan bir hâle bürünüyor kestaneler piştiklerinde. Kestanecilerin yanından geçerken bunun için hep burun kırıştırıyor. “Abla,” diyor genç bir kestaneci yüzünü umutsuzca buruşturarak. “Bir tane alsana, bak ne güzel kokuyor.” Hiçbir şey satmamış galiba. Alıyor, sadece o umutsuzluğun silinmesi için. Sonra, onu elleri üşüyen ve devamlı ‘ü üü üüü’ diyerek bir horozu taklit etmeye çalışan, yaşlı bir kadına veriyor. Kadın bitmez tükenmez ‘ü üü üüü’lemesine kestaneleri elinde tutarak ellerinin ısınması ve …

Okumaya Devam Et

12.12.2018

Genç kurt, uykusundan o iğrenç horozlu saatin, o iğrenç horoz sesiyle uyandı. Bir kere daha… İçten içe karşılıklı olarak birbirlerinden nefret edip; birbirlerine iyi göründükleri, sevgili düşmanı ve arkadaşı, Yamukpati’nin doğum günü hediyesiydi bu iğrenç saat. Kaç kere parçalamak istemiş, kendisine Yamukpati’nin edeceği alayların acılığını hatırlatarak bundan vazgeçmişti. Yamukpati onun horoz sesinden ne kadar nefret ettiğini biliyordu çünkü. Bunu bilerek yapmıştı. Her sabah karşılaştıkları zaman saati hatırlatmasından da anlayabiliyordu zaten. Güzel bir sesle uyanmakla ilgili her sabah farklı bir nükteyle karşılıyordu onu ve her defasında o yamuk suratında, yamuk bir gülümseme oluyordu. Kendisi de masum değildi. Yamukpati biçimsiz ya da …

Okumaya Devam Et

30.09.2018

Sadece deniz sesi çıkartmayan bir deniz kabuğu… Bir deniz kabuğunun gerçekten deniz sesi çıkarttığı bile şüpheliyken; o her sesi çıkartabiliyordu. Nereden bulmuştu onu? Ya da nasıl bir hile kullanıyordu, kimse bilmiyordu; ama bu koca deniz kabuğunu kulağına dayayan herkes farklı sesler duyuyordu ve söylenen oydu ki, bu sesler o kişinin geleceğinde duyacağı önemli sesler olacaktı. Yani aslında bir nevi geleceklerini duyuruyordu insanlara. Ben de almıştım elime ve başlamıştım incelemeye. Evet sedefti, evet yekpareydi… Muhtemelen denizden çıkarılmıştı. Kulağımı dayadığımda ilk duyduğum ses, çınıl çınıl çınlayıp kulağımı uğuldatan bir horoz sesiydi. Horoz… Şehrin ortasında bir horozun benim geleceğimde ne işi olabilirdi ki? …

Okumaya Devam Et