24.12.2018

Birkaç haftadır müdavimi olduğum barda oturmuştum. Şu eski para atılarak çalıştırılan müzik kutularının daha teknolojik versiyonlarından vardı. Ben de o yarımlaşamamış, sadece bozuk paranın ucunu alabilecek kadar yarımlaşmış ağzına devamlı bir liralık lokmalar tıkmak suretiyle besliyordum onu. O yarım yuvarlaklaşmaktan aciz ağzı, ben para tıktıkça büyüyüp olgunlaşmayacaktı. İstediğini veriyorduk nasılsa. Neden değişmeye, evrimleşmeye gerek duysundu ki? Her bir lira, üç şarkı ederdi ve ben her üç şarkı çalma hakkımı tek tercih yapmak için kullanıyordum. Eh, belki ağzı yarım yuvarlak bile değildi; ama ben ona bir verirken o bana üç veriyordu. Hakkını vermek gerekti alete. Bir toprak değildi; ama toprak olsa …

Okumaya Devam Et

22.09.2018

Şampuanı köpürtürken gözlerini açık tutmaya çabalıyordu her defasında. Tırnaklarını keserken her birini kökünden, kanata kanata kesiyor, tıraş olurken yüzünü en az üç yerinden kesiyordu. Koşu bandından bant onu atmadan inmiyor, her defasında yorgunluktan kendisine gelemediği için bant yarım saat boşta çalışıyordu. İşte herkese teklifsizce çay-kahve taşıdığından artık çaycı bile bazen ona iş buyuruyor, yetmezmiş gibi bir sürü insan kendi işini ona yıkıyordu. O da kabul ediyordu çünkü. Üstesinden bir türlü gelemediği, kendisini affetmeyi bir türlü beceremediği bir şey vardı. Belki de ömrünün sonuna kadar asla affedemeyeceği…

Okumaya Devam Et