Bir yanardağın içindeki yuvasından çıktı. Biraz dolaşacak, görünmezliğinin yasını bir gün daha tutacaktı. Ölümsüz yaşamında, bir günün herhangi bir önemi yoktu elbet ama hep gözleyip hiç görünmediği insan alemi için önemli bir zaman dilimiydi gün.
Evet, o bir cindi. Bazı insanların kullandığı tabirle bir üç harfli…
ki o ‘üç harfli’ tabirini yeğlerdi. Kendi kendisine bir oyun oynardı.
“Cin” değil de ‘aşk’ demek istemiş gibi yapardı birisi kendi cinsleri için ‘üç harfli’ dediğinde.
Mutlu olurdu o zaman.
Cinci olduğunu söyleyen hiç kimse onu görmemişti. Yalan mı söylemişlerdi? Yalan falan bilmezdi onun cinsi oysa. Onun için tuhaf gelirdi insan ilişkileri ona. Yine de görünmek isterdi onlara.
Bir cinsiyeti olmayan cinlerdendi; ama aşkı isteyen, bunun için insanı tercih eden. Acıyı seven, bağlanmayı sevmeyen…
Bunun için kısa ömürlü yaratıklardan hoşlanıyor olmalıydı. Görünmediği için imkansızlık barındırdığı için bolca acı olması da cabası…
Ne var ki, bir gün şans ona güldü ve cinci olduğunu söylemeyen, hatta cin aleminden bihaber olan bir adam onu gördü.
Adam onu gayri insani oluşuyla gördü hem de; ama konuştu. Konuştular,
birbirlerini tanıdılar ve sonunda aşk oldu aralarında. Belki de önce olmuştu… Bilinmezdi ki…
Sonra bir çocuğu oldu. Kendisine bir cinsiyet belirlemişti çünkü üremek için.
Adam öldü, çocuk büyüdü, çocuk öldü…
Belki de bir göz açıp kapayana kadar olmuştu her şey. Belki bunun için bunca değerliydi.
Artık o gerçekten bir üç harfliydi.
‘aşk’
Katılıyorum. Söz uçar yazı kalır demişler ama ilişkilerde söz uçar davranış kalır bence de. Söz ambalajdır diyorum ve ille de ambalaj güzel olacaksa, içi de güzel olmalıdır.
yanlış yazıya yazmışım yorumu.