Kapımın önüne serdiğim paspasın üzerinde ayakkabılarımı giyerken düşünüyordum, şimdi ne yapacaktım? Hâlâ yeterince ikna edici bir mazeret bulamamıştım. Evde ne kahve ne de çay vardı, bir lokma yemek bile yoktu dolapta. Sadece birer kavanoz nohut ve pirinç… Salçam soğanım bile yoktu. Açtım, ölümüne açtım. Açlık yetmiyormuş gibi stresten de yanıyordu midem. Apartmanın ağır kapısını çekecek gücüm bile yoktu. İki hamlede, hamlelerimin arasında duvara dayanarak çektim, arasından geçmek için bile kuvvetim kalmamıştı. Çıktıktan sonra kapıdan anca kaçabilmiştim. Sırtıma kapanan kapıdan kovulmuş gibi hissedecek kadar alınganlaşmış, sertçe çarpan kapının sesine dayanamayacak kadar tahammülsüzleşmiştim. Kulak zarlarım bile incelmiş olabilirdi açlıktan. En yakın yemek …
Etiket: #açlık
11.06.2020
Hizmetlileri çağırmak için kullanılan türden tiz ve talepkâr bir sesi bulunan bir çanı vardı. Bazen bomboş ve küçücük, damı akan kulübesinde onu sallar ve birilerinin gelip ona hizmet ettiğini hayal ederdi. Bu saçma sapan çana hiç de azımsanmayacak bir para vermişti. Açlıktan ağzının koktuğu bir zamanda hem de. Kendi aç karnını doyurmaktansa birilerine emir vermek için kullanacağı, karın doyurmayan bir nesne aldığı için mi bu kadar açtı acaba? Bir gün, yine açlıktan karnı guruldarken; hayallerini doyurmak için çanı çalmaya başladığı bir an, gerçekten bir adam beliriverdi karşısında. Önce zihnindeki hizmetçilerin görüntüsünden görmemişti adamı. Gördüğünde de bir an hiçbir şey söyleyemedi. …