Metalik griye boyanmış bir apartmanın bodrumundaydı stüdyosu. Genelde büro ya da muayenehane olarak kullanılan dairelerin yer aldığı bir binaydı. Giriş katında da bir kafe bulunuyordu. O da davul çalıyordu bu stüdyoda. Burayı satın almıştı. Orada burada çaldıklarından arttırarak… Aslında bir stüdyoya o kadar çok ihtiyacı yoktu. Zaten her boş saati davul çalarak geçiyordu. Kurs falan da vermiyordu. Kiralasa da olurdu; ama bir baterinin her saat erişilebilir olması gerekiyordu onun için. Zaten evi falan da yoktu; çünkü stüdyoda uyumak durumundaydı. Yani burası onun her şeyiydi. Burada uyumak zorundaydı; zira davul çalmadan mümkünatı yok uyuyamazdı. Bu düşünüldüğünde burayı satın alması çok da …
Etiket: bina
24.09.2018
Ayaklarımı yere deli gibi sürtsem de çıkmıyordu. Çürümüş çiçek artıkları çıkmıyordu! Bir çiçekçiydim ve insanların aşklarını, sözde aşklarını, arttırmak için, binlerce bitkiyi öldürüyor, sonra da leşleriyle uğraşıyordum. Bir de vejeteryandım. Ne yaparsam bitkilere yapıyordum yani. Sonra da mutlu oluyordum; çünkü mutlu ediyordum hesabımca. Bir dükkanım vardı. Binanın her yerini çiçekler kaplamıştı. Öleceğini bilen çiçekler, yaşatılacağını uman ama sonunda ihmalkârlıktan ölmeye gidecek olan, bazen de gerçekten yaşatılan çiçekler…
10.09.2018
Sırça bir köşkün nasıl olacağını merak ederdim eskiden. Şimdilerde her şey sırçadan artık. Harıl harıl çalışılan binalar sırçadan, telefon kulübeleri, otobüs durakları… sırçadan. Artık ‘sırça köşk’ diyecek olsan önce anlamayıp; sırçanın cam demek olduğunu söylediğinde gülüyorlar sana. Bahçesinde türlü çeşit bitki ve hayvanlar yetiştireceğim bir köşk olurdu bu köşk hayalimde. Kendim bile görmeyip merak ettiğim bitkileri bu hayalde, bu köşkün bahçesinde görme fırsatım olurdu. Adamotunu, kuzukulağını, etobur bitkiyi… Kızılderililer gibi makosenlerle ekip biçerdim toprağı. Kitabımı öyle okur, yazımı öyle yazar, voltamı öyle atardım. Bazen de; tıpkı bir Kızılderili gibi kulağımı toprağa dayar, geçenin hangi araba olduğunu anlamaya çalışırdım. ya da …
26.12.2017
Yüksek tavanlı binalardan oldum olası hazzetmezdim. Kendimi küçücük hissettirirdi bana. Sanki ne olursa olsun küçücük bir detay olarak kalacaktı. O binalarda yaşanan hiçbir şeyin önemi yoktu. Önemli olan tek şey varlıklarını devam ettirmekti o binalar için. İnsanlar binalar için vardı sanki. İşte çalışmaya başladığım işin yüksek bir binada olması onun için canımı sıkmıştı. Kendimi güvende hissetmeyeceğim bir yerde işe başlamak… Hem de bu ilk işim olacaktı. Bir iş yerinin oluşturmak mecburiyetinde kaldığı kreşte çalışacaktım. Çiçeği burnunda bir ana okul öğretmeniydim. Çocukları çok sevdiğimden işimi de seviyordum. Kreşteki çocukların yaş ortalaması çok farklı olduğundan kendimi parçalara bölmem gerekiyordu. Hepsine hitap etmeliydim. …