Davetiyeleri birlikte yapıyoruz. En yakın arkadaşımın düğün davetiyelerini… Origami sanatıyla yaptığımız üç boyutlu bir kalp ve kalbin içinde de bir kağıda yazılmış bir davet metni. Kağıt lise öğrencilerinin defterlerinden yırtılmış kağıtları andıracak şekilde yırtık ve şekilsiz. Top gibi buruşturulmuş. Kalbin üzerine de bir çiçek boyamamızı istedi sevgili arkadaşım. Sevgilim olmasını istesem de şu an düğün davetiyelerini yapmakta olduğum, sevgili arkadaşım… En azından kendiminmiş gibi yapmak acımı bir an olsun azaltıyor. Ya da, daha fazlalaştırıyor. Azalttığını sanacak kadar fazlalaştırdığından duyarsızlaşmayı azalma, hatta bir tür bitiş sanıyorum. Aptalım ben! Ben bir aptalım! Neden ona hiç söylemedim? Not olsun diye yırttığımız kağıtlardan birisine …
Etiket: çiçek
18.02.2020
Bir ağacın çiçeklerini yemek için duraksıyor. Bitkiler hakkında hiçbir bilgim olmadığı için ağzım açık bakakalıyorum. Onlar sadece bitki benim için. Görmezden geliniyorum. Hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam ediyor. Sanki ağaçtan çiçek toplayıp yiyen benim. Sonra devrilen bir mama kabını düzeltiyor ve bunu yaparken neredeyse durmuyor. Ben de durmuyorum. Bir mama kabı da hemen önümde devrilmiş duruyor. Ben de onu düzeltiyorum; ama hareketlerim sarsak olduğundan eğilirken tökezliyorum. Yine de o kadar kötü değilim. Artık yerdeki kapları görünce devrilmişlerse düzelteceğimi biliyorum; ama bu sadece bir taklit. İçimden gelerek yapsaydım… Hiç dikkatimi çekmedi ki… Sonra boş bir su kabı görüyorum. O davranmadan …
24.03.2019
Bir tırın egzoz borusunun altında kalmak ister miydiniz? O borudan gelen tüm egzozu solumak… Peki onlarca tırın? Nasıl olmuşsa olmuş, böyle bir yere kök salmıştım ben. Anamı babamı bilmezdim. Bir tırın radyosunda dinlediğim sarı çiçek gibiydim. O çiçeğe sorulduğunda, ‘toprak’ olduğunu söylüyordu. Benim de ancak köklerimi örtecek kadar vardı toprağım. Yine de öksüz ve yetim hissediyordum kendimi. Keşke birisi de bana benzimin neden sarı olduğunu sorsaydı. “Egzozdan,” derdim hiçbir edebi sanat kullanmadan. Ölümü sorsaydı keşke birileri. “Keşke!” derdim ona. “Keşke ölebilseydim!” Binbir türdeki çiçek gibi rahat yaşamamanın hıncıyla yürüyordu özsuyum yapraklarıma. Yapraklarım, terlerken bile sanki egzoza yağa bulanıyor, gözeneklerim tıkanıyordu. …
20.02.2019
Bir reçinenin kıvamındaydı ama kuruduğunda reçine kadar katılaşmazdı ondan akan öz. Sanki ormanın, yabanıllığın, huzurun özü oydu da; kendisini diğer bitkilere dağıtmak zorunda kalmıştı. Bundan rahatsızlık duyduğu için değil, cömertlikle yapmıştı bunu. Yine de; “Bakalım beni doğru düzgün yansıtabilecek misiniz,” diye yoklamak için bitkilerin arasında ve arkasında durmuştu kendisini gösterişsizlikle kamufle ederek. Öyle sanıyorum ki, ancak koklamasını bilen biri onu görebilirdi.
01.10.2018
Asansörden indiğimde karşımda bir adam gördüm. Elinde çiçek, omzunda bir keman kutusu, bana doğru yürümekteydi. Çok, çok yakışıklıydı. Kemanıyla nice ruhları mest ettiği her halinden belliydi. Bir de buna hali tavrı eklenince, yaktığı canların haddi hesabı yoktu muhtemelen. Oysa ben ondan zerrece etkilenmemiştim. Yüzündeki gülümseme çalışılmış bir gülümsemeydi zira. Bir şarkıyı da hep aynı şekilde çalıyor olmalıydı bana kalırsa. Ruhu olmayan bir adamın nice ruhlar okşaması pek mümkün görünmüyordu bana; ama belli olmazdı bu işler. İnsandı bu. Çiftleşmek için yapılan bir çağrıya kitaplar yazıyor, benzetmelerini onun üzerine kuruyordu. Bir kum tanesine bakarak çölü görüyor, o çölün vahasında yemek yiyor, su …
24.09.2018
Ayaklarımı yere deli gibi sürtsem de çıkmıyordu. Çürümüş çiçek artıkları çıkmıyordu! Bir çiçekçiydim ve insanların aşklarını, sözde aşklarını, arttırmak için, binlerce bitkiyi öldürüyor, sonra da leşleriyle uğraşıyordum. Bir de vejeteryandım. Ne yaparsam bitkilere yapıyordum yani. Sonra da mutlu oluyordum; çünkü mutlu ediyordum hesabımca. Bir dükkanım vardı. Binanın her yerini çiçekler kaplamıştı. Öleceğini bilen çiçekler, yaşatılacağını uman ama sonunda ihmalkârlıktan ölmeye gidecek olan, bazen de gerçekten yaşatılan çiçekler…
01.07.2018
Daha fazla takıntı, boşa çekilen kürek falan istemiyordum hayatımda. Öylesine bir bahaneye saplanmak istemiyordum. Bir an dahi, bir tane dahi, anlamsız düşünceyle yormak istemiyordum zihnimi. Her şeyin konsantre olmasını istiyordum. Heyhat, ne mümkündü. Belki de hayatıma ilişkin istediğim en anlamlı ama en imkansız şeydi arzı ettiğim… Konsantre bir şeyi ne vücut kabul ederdi ne de zihin… İnsan denen şu yaratık bir şeyleri işlemek, onların özünü çıkarmak için yaratılmıştı. Zaten özü çıkmış bir şeyden hiçbir şey anlamazdı. Zaten herkes de farklı bir şekilde çıkarırdı bir şeyin özünü. Başka birisinin çıkardığı öz, bir diğerinde işe yaramazdı. İşte onun için mecburdum, sapına kadar …
26.02.2018
Öfkenin zehirli soluğu etrafımı kuşatıyor. Her şeye, herkese kızıyorum. Elimde değil. Bir an bile bırakmıyor beni. Bir an bile oksijen alamıyor hücrelerim. Evrim geçirip öfkeyle beslenmeye başladı bile hücrelerim. Tuzlu sudan tatlı suya geçip boğulmuş bir balık gibi hissederim öfke beni terk ederse. Bunu çok iyi biliyorum ve artık mecburiyetten kendimi öfke ile besliyorum. Öfkeli rüyalar görüyorum geceleri. Gülüşümün her paresi öfkenin oklarıyla donanmış… Kedilere, uçan kuşlara, sineklere; onlara öfkelenmek çok kolay, her şeye her şeye öfkeleniyorum. Bir bebek gülüyor, hatta kahkaha atıyor ve ben başımı başka yere çeviriyorum öfke ve tiksintiden. Televizyona hiç dayanamıyorum. Ya da bazen öfke rezervlerimi …