09.12.2018

Bir modern zaman şamanı olmaya çalışıyordu. Tuhaf bir tipti bence. Ne yalan söyleyeyim, önce özenti birisi olduğunu düşünmüştüm; ama çaba harcadığını görünce… şimdilerde sadece tuhaf olduğunu düşünebiliyorum. Bir sürü insan ilaç kullanmayıp bitkilerle tedavi olmaya çalışıyor. Hatta o dağ senin, bu bayır benim çiçek toplayan insanlar tanıyorum. Tamam, o huyu normaldi; ama temizlik bezini bile bitkilerden kendi dokuması, evine plastik bir tek şey almaması, makineler plastik diye teknolojinin yüzüne bile bakmaması… Bunlar normal miydi? Büyük şehirde yaşamasına zinhar imkan yoktu. Ben de emekli olduğumdan buralara gelmiştim zaten. Yoksa asla karşılaşamazdık. Tüm işi gücü doğaydı. O gün elinde bir boynuz, uğraşıyordu. …

Okumaya Devam Et

11.11.2018

Hayvanlarla konuşabiliyordu. Onlara emretmek için kullanacak bir yüzüğü yoktu. Çoğu zaman umursamıyordu hayvanlar onu. Bitkilerle de konuşabiliyordu. Cinler, hayaletlerle de… Ne mührü vardı ne de bir adamdı. İktidar değildi iletişiminin amacı. Amacı sadece anlamaktı. Bir ağacın bakış açısı, bazen yapacağı bir reklamda çok işe yarardı. Bir reklamcıydı… İşinden bıkması uzun sürmeyince bir medyacı olmaya karar verdi. Bir televizyon, radyo ve gazete alıp işe başladı. Yaptığı haberler, programlar, diziler ve tartışmalar hiçbir medya kuruluşunkine benzemedi. Yavaş yavaş, cinleri, hayaletleri, bitkileri ve hayvanları temsil etti. Artık bir politikacıydı. Çok geçmedi, dünyanın başına geçti. Ne mührü vardı ne de bir adamdı.

Okumaya Devam Et

10.09.2018

Sırça bir köşkün nasıl olacağını merak ederdim eskiden. Şimdilerde her şey sırçadan artık. Harıl harıl çalışılan binalar sırçadan, telefon kulübeleri, otobüs durakları… sırçadan. Artık ‘sırça köşk’ diyecek olsan önce anlamayıp; sırçanın cam demek olduğunu söylediğinde gülüyorlar sana. Bahçesinde türlü çeşit bitki ve hayvanlar yetiştireceğim bir köşk olurdu bu köşk hayalimde. Kendim bile görmeyip merak ettiğim bitkileri bu hayalde, bu köşkün bahçesinde görme fırsatım olurdu. Adamotunu, kuzukulağını, etobur bitkiyi… Kızılderililer gibi makosenlerle ekip biçerdim toprağı. Kitabımı öyle okur, yazımı öyle yazar, voltamı öyle atardım. Bazen de; tıpkı bir Kızılderili gibi kulağımı toprağa dayar, geçenin hangi araba olduğunu anlamaya çalışırdım. ya da …

Okumaya Devam Et

02.09.2018

Çocuk hapşırdı. binlerce spor Burnundan havaya dağıldı; çünkü burnundaki içlerinde spor bulunduran kapsüller ancak hapşırığın basıncıyla patlamak üzere yaratılmıştı. Bu çocuk doğmamıştı. Tüm genleri DNAsına oya misali işlenerek dünyaya getirilmişti. Üzerine gizli bir kontrol mekanizması konan etten kemikten bir kuklaydı o. Hayatında bir kere hapşıracak ve o an vücudunun fonksiyonları yavaş yavaş duracaktı. Sporlardan, kendisi gibi binlerce çocuğun bitmesini sağladıktan sonra… Aslında bir çocukken hapşırması normal değildi. Ömrü ortalama yetmiş yıldı. Bunu deneme için yapıyorlardı. Bir nevi kalite kontrol amacıyla… Onu yaratmalarının nedeni, insanlığın ömrünü uzatıp hareket kabiliyetini yer üstüne yaymaktı. Artık hava kirliliği nedeniyle sadece yer altında yaşayabiliyordu çünkü …

Okumaya Devam Et

15.08.2018

Tahtadan kemikleri, iplerden eklemleri, kemiklerin ve yumuşacık kuzu derisinin arasına da dolgu olsun diye tüy ya da süngerden etleri olan, irili ufaklı kuklalar yapıyordu. Ve türlü türlü kıyafetler dikiyordu bu kuklalara. O kadar çok kuklası vardı ki, o denli farklı karakterler yaratmış ve öyle başka oyunlar yazmıştı ki onlara… nasıl olup da bunları bir tek kişinin yapıp yaratabildiğine şaşıyordum her defasında. On kişilik, oldukça ferah bir çadırda oynatıyordu kuklaları. Çadırın ortasında bir soba yanardı. Tek ışık kaynağı da sobadan yanan ışık ve bu ışığı çoğaltmak için uygun yerlere yerleştirilmiş aynalardı. Bu aynalar aynı zamanda kukla oyununun gerektirdiği gizemli havaya da …

Okumaya Devam Et

07.06.2018

Tek başıma oturduğum alçak duvara bakıyordum. Bir bahçeyle yolu sadece ayırmak için örülmüş bir duvardı. Tehditkar değildi, uyarıyordu sadece. Rica ediyordu. “Burada bir bahçe var ve bahçedekiler bunu bilmenizi istiyor haberiniz olsun. Buyurun, üzerime de oturabilirsiniz. Belki bir şeyler yer, bir şeyler okursunuz. Yalnız çok rica edeceğim, bahçeye girmeyin. Belli mi olur, belki ayağınızla yeni bitmekte olan bir çiçeği eziverirsiniz. Yazık değil mi? Topunuzla bir gülün dalını kırıverirsiniz belki. Kedilerin, köpeklerin başımızın üzerind yeri var. En kötüsü bir kökün dibine tuvaletlerini yapıp toprağı eşerler. Ne güzel, gübre olur oncağızlara da. Bir de kuşlar gelir. Onlar da buyursunlar gelsinler. Zaten bir …

Okumaya Devam Et

18.04.2018

Silindir tabletler bulunan cam kavanozu aldı. Üzerinde hiçbir şey yazmıyordu; çünkü bu kavanozdaki ilaçları o yapmıştı. Silindirler çok küçük; ama etkiliydi. Hayvan ve bitkileri, farklı diller konuşan insanları, hatta nefret ya da başka önyargılar nedeniyle anlaşamayan insanları anlamaya yarıyorlardı. Etkisi sadece bir andı. Bir saniye..; ne var ki o bir saniye daima yetiyordu. Dindar bir insandı. Beş vakit namazını kılar, bazen ibadet yerlerine gidip hangi din olursa olsun inanç mensuplarıyla birlikte ibadet eder, her gün güneşin doğuşunu zevk ve huşuyla izlerdi. İşte o gün, kavanozdaki son tableti, ibadet esnasında ağzına aldı. O bir saniyede tanrıyı anladı. Ne var ki, bu …

Okumaya Devam Et

04.04.2018

Bir kasa… Babası ona miras olarak şifreli bir kasadan başka bir şey bırakmamıştı. Küçük bir kağıda da şifreyi yazmıştı. Yani şifreyi vermeyecek kadar gaddar değildi en azından; ama kasadan sadece birkaç tohum çıkmıştı o kadar. Hiçbir tohuma benzemeyen, her birinden farklı şeyler çıkacağı belli, bir avuç tohum. Her birini farklı bir saksıya ekince, tohum sayısının otuz olduğu kesinleşmişti. Aylar geçti ve tohumlar çatlayıp hepsi değişik renk ve şekillerde olan bitkiler yüzlerini gösterdi. Biri hariç… Diğer tohumlar büyüdüler ve değişik meyve ve sebzeler ortaya çıktı. Her birinin tadı harikaydı ama o tohumdan bir şey çıkmamıştı. Artık tek ilgilendiği şey o tohumdu. …

Okumaya Devam Et

30.03.2018

Her açıdan tertemiz bir arabası vardı. Motorundan sis lambasına kadar her parçasını bizzat, uzun uğraşlar sonrasında yapmıştı. Tıpkı bir bitki gibi fotosentez yaparak çalışıyordu bu araba. Daha doğrusu fotosentezin sadece karbondioksit alıp oksijen verme bölümünü yapıyordu. Bir bitkinin gece yapacağı gibi yapmıyordu. Böyle bir şey icat ettiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Pek yakında bu arabayı seri üretime geçirmeyi planlıyordu. Çok heyecanlıydı! Sıfırdan bu duruma gelebilmiş, yeterince varlıklı bir insandı o. Onun için bu arabayı yaparken kimseye ihtiyacı olmamıştı ekonomik olarak. Seri üretime geçerken de olacağını zannetmiyordu. Yine de halletmesi gereken bir sürü iş çıkacaktı. Her şeyi tek başına halledemezdi ya. …

Okumaya Devam Et

04.03.2018

Bir genetik mühendisiydi. Nasıl yapmışsa yapmış, ona bir kozmetik şirketinin vermiş olduğu tüm imkanları kullanarak mucizevi bir bitki imal etmişti. Hava geçirmez bir zarın içinde bir tane tohumu olan küçük kesecikler ve tıpkı Aloevera bitkisi gibi etli, geniş yaprakları bulunan bir bitki… Bu hava almayan kesenin içindeki tohumu, özel bir odada, kokusuz özel bir toprağa ekip kokmasını istediğin kokuyla aynı yerde bulundurulduğu taktirde, tohum ekildiğinden itibaren hangi kokularla karşılaştırılırsa o kokuların bileşimini oluşturan bir özsu salgılıyordu. Bu özsu bir çeşit yağ idi ve parfüm olarak kullanılabilecek kalitedeydi. Hatta alkol ile seyreltilecek kadar keskindi. Gerçi bu daha çok bitkinin karşılaştığı kokuların …

Okumaya Devam Et