01.10.2018

Asansörden indiğimde karşımda bir adam gördüm. Elinde çiçek, omzunda bir keman kutusu, bana doğru yürümekteydi. Çok, çok yakışıklıydı. Kemanıyla nice ruhları mest ettiği her halinden belliydi. Bir de buna hali tavrı eklenince, yaktığı canların haddi hesabı yoktu muhtemelen. Oysa ben ondan zerrece etkilenmemiştim. Yüzündeki gülümseme çalışılmış bir gülümsemeydi zira. Bir şarkıyı da hep aynı şekilde çalıyor olmalıydı bana kalırsa. Ruhu olmayan bir adamın nice ruhlar okşaması pek mümkün görünmüyordu bana; ama belli olmazdı bu işler. İnsandı bu. Çiftleşmek için yapılan bir çağrıya kitaplar yazıyor, benzetmelerini onun üzerine kuruyordu. Bir kum tanesine bakarak çölü görüyor, o çölün vahasında yemek yiyor, su …

Okumaya Devam Et

05.08.2018

Plajlardan, orada bağırıp çağıran insanlardan, kötü yürekli martılar gibi tiz seslerle kahkahalar atanlardan nefret, nefret ediyorum! Kendilerini kuma gömerler ve bağırırlar… Denizde birbirlerine su atarlar ve çığlık çığlığa koşuştururlar… Birbirlerini boğmaya çalışırlar ve bunun için de çığlık atarlar… Gürültü… Yaptıkları her şeye gürültü hakim olur. Başka bir şey bilmezler gürültüden başka. İnsan denizin karşısına geçip sessizlikte, buz gibi sodasını, ya da ne bileyim, limonatasını falan içemez. Bazen hepsini, oradaki tüm insanları kuma gömmek ve güneşin ısı düğmesini çevirmek, öyle ki, ateşin kumları camlaştırmasına izin vermek ve onları camla sessizleştirmek gelir içimden. Ama ne güneşe hükmüm geçer ne de kendi öfkeme… …

Okumaya Devam Et

02.03.2018

Ellerimi açtım ve içlerindeki kum tanelerini diğer katrilyonlarcasının yanına bıraktım. Bir çöldeydim ve ellerimdeki iki avuç kum, kumsaldaki diğer kumlara benzese de aslında oldukça farklı bir yapıdaydı. Göle yoğurt çalmıştım; ama bu maya kolay kolay yenilecek yapıda değildi. Yani bu göl gerçekten yoğurt olacaktı tabiri caizse. Avuçlarımdaki kum, biyolojik altın mayasıydı. Yani altın olmayan ama her bir kum tanesinin herbir atom numarasını değiştirmeye ayarlı, biyolojik bir yapı… Diğer mayalar gibi gaz yerine küçük çapta, zararsız diyebileceğimiz bir tür enerji açığa çıkartmaktaydı; ancak biyolojik varlıkların pek zarar görmeyeceği türden bir enerjiydi bu. Aslında zarar görmek derken, radyoaktif diyebileceğimiz bir enerji değildi …

Okumaya Devam Et