29.02.2020

Yürüyorlar. Birbirlerine kaçamak, çoğu zaman umursamaz bakışlar fırlatarak; çoğunlukla telefonlarıyla ilgilenerek… Yüzünde çıbanlar olan adam da onlarla birlikte yürüyor. Bense hepsini görüyorum. Adam önüne bakıyor genellikle; ama dükkanlara baktığı da oluyor. İnsanlarla göz teması kurmamaya çalıştığı açıkça anlaşılıyor. İnsanlar adama iğrenerek, acıyarak bakıyor. Adam biliyor… Bir lokantada durmaya karar veriyor adam. Bir masaya oturuyor. Ben de arkasındaki masaya oturuyorum. Garson menüyü istemeye istemeye veriyor adama. Gitmesini, def olmasını istediği çok belli. Adam umursamıyor. Garsona bakarak çıbanlarından birini kaşıyor. Garsonun yüzündeki tiksinti çok eğlenceli. Yemek sipariş veriyor… Garson yemeğini resmen önüne atıyor adamın. Adam afiyetle yiyor. Onlar gözyaşı mı? Hesabını ödemek …

Okumaya Devam Et

24.03.2018

Ahşap görüntüsü verilmiş plastik masalarda oturuyorlardı. Birkaç adam, adamların sayısından birkaç kişi eksik birkaç da kadın. En fazla otuz kişilerdi. Sekiz masa gelişigüzel yayılmıştı. Masadan masaya edilen sohbetler, mekanın gürültüsüne gürültü katıyordu. Ortalık alkol kokuyordu. Ve balık… Ve et… Ortalık kahkaha ve nostaljik hüzün de kokuyordu. Şarkılara sinmişti kokuları. Orada sadece bir kişi farklılık kontenjanını doldurmuştu. Farklı kokuyordu. Onlarla tek ortak noktası kokusunda alkolün bulunmasıydı. Aynı esanslardan binlerce farklı parfüm yapabilirken; hemen hemen tüm parfümlerin, en azından kozmetik sanayisini oluşturan kokuların büyük bir yüzdesinin ortak noktası alkol olduğunu düşünürsek; bu şahsın oradakilerden ne kadar farklı olabileceğini gözümüzün önüne getiremeyeceğimizi anlarız …

Okumaya Devam Et

20.03.2018

Uzun bir masanın bir ucunda ayakta duruyordu. Masa oldukça yüksekti. O da epey kısa boylu olduğundan kollarını kaldırmak zorunda kalıyordu kağıtları mühürlemek için. Bu mührün ne olduğu ilk bakışta anlaşılmıyordu; ama dokunulduğunda kağıtta iddialı bir iz çıkardığı tartışılmazdı. Kağıtların tam ortasına basıyordu. Duraklamaksızın… Yorulmuş olmalıydı. Yüksek masanın karşısından yüzü görülmüyordu. Vücudu da çok küçük kalıyordu masaya göre. Yine de o binadaki insanlarca çok önemli biri sayılıyordu zira o olmazsa o mühür basılmazdı ve o mühür onlar için hayati öneme sahipti.

Okumaya Devam Et

05.03.2018

Birinci Bölüm Dükkanda tek başıma, tezgahımın karşısındaki o masayla ne yapacağımı bilmez bir durumda kalakalmıştım. Kendi yaptığım masayla. Bana, sattığımın iki misli fiyatıyla geri satılan masayla. Gizli çekmeceleri olduğu söylenilen; ama aslında bakıp görememe rağmen kendimden şüphe ettiğim için satın alma gereğini duyduğum, kendi elimden çıktığını dahi anlayamadığım masayla… Ucuz bir marangoz tarafından yapılsa kolayca kırılacak kadar kuvvetli bir tekme attım. Ayağım acısa da masaya bir şey olmamıştı. ben ucuz, mesleğine değer vermeyen bir adam değildim ki, salak bir adamdım sadece. Masaya baktım. Gizli çekmece gömülebilir yerleri vardı aslında. Gururumu kurtarmanın, kendime saygı duymanın tek yolu, satıcının reklamını yaptığı gibi …

Okumaya Devam Et

28.02.2018

İkinci bölüm Bir marangozum. Harika bir marangozum. Herkes yaptığım işi sevdi. En azından şu ana kadar kimse şikayetçi olmadı. Başımı yastığa koyduğumda; “Keşke şu çiviyi daha sağlam çaksaydım, tüh be o dolabı keşke suntadan değil de cevizden yapsaydım, hem daha sağlam olurdu. En azından bir seçenek olarak sunabilirdim…” demedim hiç. Her şeyi enine boyuna ölçüp biçtim, her şeyi müşteriye açık açık söyledim hep. Bir gün, sırtında bir masa, genç bir adam girdi dükkana. Masayı sattığını söyledi. Bir marangoza masa satıyordu… Bir masaya baktım, bir ona… Bu işte kesin bir iş vardı. Bu masayı neden bana satmak istiyor olabilirdi? Aklından zoru …

Okumaya Devam Et